У нас вы можете посмотреть бесплатно Sosyal Adalet Hakkında Doğru Olan Nedir? или скачать в максимальном доступном качестве, видео которое было загружено на ютуб. Для загрузки выберите вариант из формы ниже:
Если кнопки скачивания не
загрузились
НАЖМИТЕ ЗДЕСЬ или обновите страницу
Если возникают проблемы со скачиванием видео, пожалуйста напишите в поддержку по адресу внизу
страницы.
Спасибо за использование сервиса ClipSaver.ru
FNF Türkiye Ofisi, Institute of Economic Affairs ve Learn Liberty işbirliğiyle hazırladığımız 50 videoluk "Liberalizm Atlası" projemizin yirminci videosunu Türkçe dublajlı olarak sunuyoruz. Çeviri: Kamil Sarı Seslendirme: Prof. Dr. Bican Şahin Editör: Dr. Seval Yaman ---- Sosyal Adalet Hakkında Doğru Olan Nedir? Liberteryenler ve klasik liberaller için basit bir düşünce deneyiyle başlamak istiyorum. Diyelim ki serbest piyasayı en sert şekilde eleştirenler haklıydı ve siz serbest piyasaların gerçekte nasıl işlediği konusunda yanılıyordunuz. Diyelim ki serbest piyasalar gerçekten de zenginlerin daha zengin, yoksulların daha yoksul olmasına yol açıyor. Yoksulların ve çalışan sınıfların sürekli olarak daha büyük ekonomik güce sahip olanlar tarafından sömürülmeye ve tahakküm altına alınmaya maruz kaldıkları, sürekli ve artan bir yabancılaşma içinde yaşamalarına yol açtığını varsayalım. Tüm bunlar doğru olsaydı, yine de serbest piyasayı destekler miydiniz? Eğer desteklemezseniz ya da fikirlerinizde geri adım atarsanız, bu durumda yoksul insanların durumunun, serbest piyasanın savunulmasında sadece cazip bir pazarlama stratejisi olmadığını, aynı zamanda ahlaki gerekçelendirilmesinde hayati bir unsur olduğunu düşündüğünüz anlamına gelir. Eğer buna inanıyorsanız, ki bence birçok liberteryen ve klasik liberal buna inanıyor, çünkü sosyal adalet “kendiliğinden doğan düzen” anlayışını görmezden geliyor. Serbest piyasanın ahlaki olarak meşrulaştırılabileceğine inanıyorsanız, o zaman muhtemelen liberteryenlerin karşı çıktıklarını düşündüğü bir fikre, sosyal adalet fikrine inanmaya çok da uzak olmadığınızı iddia ediyorum. Özgür bir toplumda fırsat ve zenginlik açısından kimin neye sahip olacağının merkezi bir dağıtıcı tarafından belirlenmediğini, sayısız bireyin sayısız kararıyla belirlendiğini ve bu nedenle bir bütün olarak sosyal dağılımların adaleti veya adaletsizliği hakkında konuşmanın bir anlamı olmadığını, yalnızca belirli bireylerin belirli eylemlerinin adaleti veya adaletsizliği hakkında konuşmanın bir anlamı olduğunu düşünmektedirler. Bu önemli bir içgörüdür ve birçok sosyal adalet savunucusunun ders çıkarması gereken bir içgörüdür. Ancak bu noktayı kabul etsek bile, libertarian ve klasik liberal görüş için hala bir sorun vardır. Sorun şudur: Para, iş ya da fırsatlar açısından kimin neye sahip olacağı yalnızca özel bireylerin merkezi olmayan kararlarının bir ürünü değil, aynı zamanda kısmen bu bireylerin tabi olduğu yasal ve sosyal kuralların da bir fonksiyonudur. Örneğin Derek Jeter, beyzbol oynayarak çok para kazanıyor ancak zenginlik sadece doğal becerisinin kaçınılmaz bir sonucu değil, bu becerinin mülkiyet haklarını tanımlayan ve uygulayan yasal kurallar, sözleşme kuralları, vergilendirme vb. ile bir araya gelmesinin bir sonucudur. Bu gibi kurallar toplumdaki herhangi bir kişinin diğerlerine kıyasla nasıl bir ücret alacağını tam olarak belirlemez, ancak toplumdaki genel dağılım modellerini etkilerler. Örneğin asgari ücret politikalarını düşünün. Çoğu ekonomist bu politikaların işsizlik yarattığına ve özellikle en az pazarlanabilir beceriye sahip işçiler üzerinde yıkıcı bir etkisi olduğunu düşünür. Bu tür yasaların herhangi bir kişiyi nasıl etkileyeceğini bilemeyebiliriz, ancak bu yasaların belli sınıflar üzerinde yaratacağı geniş etkiyi biliyoruz. Peki bu ne anlama geliyor? Bu bilgiyi toplumsal kurumların ahlaki değerlendirmesinde kullanmamızı engelleyen hiçbir şey yok. Başka bir deyişle, liberteryenler bile bir toplumu adil ya da adaletsiz yapan şeyin, yasal ve sosyal kuralların farklı insan gruplarını öngörülebilir bir şekilde etkileme biçimi olduğunu savunabilir ve bu bizi şaşırtıcı bir sonuca götürür çünkü bu, Friedrich Hayek gibi bir libertaryen ile John Rawls gibi bir liberal eşitlikçi arasında düşündüğünüzden çok daha az fark olabileceği anlamına geliyor. Aslında, liberteryenlerin Rawls'un adil bir toplumun, kuralları en az varlıklı sınıfların azami yararına işleyen bir toplum olacağı yönündeki ünlü iddiasına katılabileceklerini iddia etmek istiyorum ve Hayek'in kendisi de ünlü kitabı Özgürlüğün Anayasası'nda Rawls ile tam da bu noktada hemfikirdir. Hayek, sosyal kurumların hedeflemesi gereken sonuca, yani en dezavantajlıların refahına katılıyordu. Rawls sadece bizi oraya götüreceğini düşündüğü araçlar konusunda aynı fikirde değildi. Bu önemli bir nokta. Bir sosyal adalet teorisini, devletin doğrudan en dezavantajlıların refahını desteklemesi gerektiğine inanmak zorunda kalmadan benimseyebiliriz. Örneğin sosyal yardım programlarını ya da vergi gelirleriyle sağlık hizmetlerini finanse etmek gibi. Bir sosyal adalet teorisi, yalnızca bir dizi hukuki kuralın ne tür sonuçlar elde etmeye çalışması gerektiğini söyler. Bu sonuçların nasıl elde edileceği hakkında bilgi vermez. ...