У нас вы можете посмотреть бесплатно LEVENT YÜKSEL | Film Gibi Bir Hayat Yalanlarla Büyüyen Bir Adamın Sessiz Çığlığı | Abla Dediği Kişi. или скачать в максимальном доступном качестве, видео которое было загружено на ютуб. Для загрузки выберите вариант из формы ниже:
Если кнопки скачивания не
загрузились
НАЖМИТЕ ЗДЕСЬ или обновите страницу
Если возникают проблемы со скачиванием видео, пожалуйста напишите в поддержку по адресу внизу
страницы.
Спасибо за использование сервиса ClipSaver.ru
Ayrıcalıklardan yararlanmak için bu kanala katılın: / @megastory42 #leventyüksel #sezenaksu #müzik #şarkı Bazı hayatlar vardır ki, yalnızca müzikle değil, yaşanmış acılarla da yankı bulur. Levent Yüksel’in hayatı, sahnelerin ışıltısından çok daha fazlasını saklıyor. Gizlenen bir geçmiş, geç öğrenilen bir anne ve hayata tutunmanın en melodik hali Levent Yüksel 21 Ekim 1964’te Antalya’da dünyaya geldi Hülya Kalender ile İhsan Yüksel’in oğluydu ama bunu anlaması yıllarını alacaktı. Henüz kundaktayken annesi ve babası ayrılmıştı, fakat bu ayrılık ona anlatılmadı. Hatta 9 yaşına kadar babasının varlığından bile haberi olmadı. O küçük yaşlarında müziğe gönlünü kaptırmıştı bile; kemanı gitar gibi tutup evin içinde kendi kendine şarkılar söyleyen bu çocuk, gelecekte sadece iyi bir müzisyen değil, bir sahne adamı olacağının da sinyallerini veriyordu. İlkokulu Özel Antalya İlkokulu’nda, ardından Antalya Hızır Reis Ortaokulu’nda okudu. Bağlamayla tanıştıktan sonra gitarla bağ kurdu çünkü onun için müzik sadece ses değil, bir kaçış yoluydu. Gerçek ise çok sonra çıktı ortaya: Yıllarca anne dediği kadın aslında anneannesi, baba dediği kişi ise üvey dedesiydi. En ağır darbe ise “abla” dediği kişinin öz annesi olduğunu öğrenmesiydi... Yıllarca “Hülya abla” diye peşinden koştuğu kişi, bir gün onu kenara çekip “Ben senin annenim” dediğinde, Levent Yüksel hayatının ilk büyük şokunu yaşadı. Baba dediği dedesi de öz dedesi değildi; anneannesinin ikinci kocasıydı. Kafaları karmakarışık eden bu aile hikâyesinin devamını Levent, Ayşe Arman’a verdiği röportajda şöyle anlatıyor: “Hülya ablamla, yani annemle iki senede bir görüşüyorduk. O hep yurt dışındaydı; Lübnan’da, Kanada’da yaşadı. Dört kocası olmuş, evlenip boşanmış. Beni doğurduğunda 17-18 yaşındaymış. Annesi de ‘Sen hayatına devam et, Levent’e ben bakarım’ demiş. Beş yaşındayken beni yanına almak istemiş. Kanadalı bir kocası varmış ama ben anneanneme ‘Anne, ne olur gelin beni alın’ diye ağlamışım.” Yani Levent’e annelik ve babalık yapan, öz ailesi değil, onu büyüten diğerleriydi. Aile dramı burada da bitmedi. Yıllar sonra karşısına çıkan bir adam, hayatındaki en büyük boşluğu tamamladı: Biyolojik babası... Ünlü sanatçı Merve Yurt Yapan’a verdiği röportajda o karşılaşmayı şöyle anlatmıştı: “Annem dediğim insan annem değil, baba dediğim insan baba hiç değil. Hiçbir kan bağımız yok. Beni anneannemle dedem büyüttü. Dedem de anneannemin ikinci eşiydi. Sonra 35 yaşındayken bir bakıyorum, babam diye bir adam çıkıyor karşıma. Hayatımda enteresan şeyler oldu.” Hayatın dönüm noktaları bazen bir düğün salonunda başlar. Levent için de öyle oldu. Gitarıyla düğünlerde sahne almaya başlayan genç Levent, lisedeyken artık kararını vermişti: profesyonel müzisyen olacaktı. Mezuniyetin ardından annesiyle birlikte İstanbul’a taşındı. Fakat büyük şehir sadece hayallerle değil, zorluklarla da sınar insanı. Birlikte geçirdikleri üç ayın sonunda yollar ayrıldı. Levent, 18 yaşında Üsküdar’da bir bodrum katına yerleşti. Artık hayatla tek başınaydı. Koca şehirde 22 yaşına kadar yokluk içinde yaşadı. Bir çuval patatesi, biraz yağı ve bir tüpü vardı sadece… O kadar zor günlerdi ki, ev kirasını ödeyemediği zamanlar bile olmuştu. İstanbul’daki ilk adımı, Belediye Konservatuvarı’nın kontrbas bölümüne kayıt olmak oldu. Eğitim alırken bir yandan da bas gitar çalmaya başladı. Müzikle geçen bu zorlu sürecin ardından askerlik zamanı geldi. Denizli Çavuş Talimgâh Taburu’nda başlayan vatani görev, Ankara’daki Silahlı Kuvvetler Harmoni Mızıkası’nda devam etti. Görevi bitince tekrar İstanbul’a döndü. Artık müzik piyasasında adından söz ettiren bir bas gitarist olmuştu. Sertab Erener ve Fatih Erkoç’un solistlik yaptığı orkestrada çalıyordu. Sahne aldıkları gece kulübü, İstanbul’un en gözde mekânlarından biriydi. Ünlü isimler, müzik dinlemeye ve yetenek keşfetmeye akın ediyordu. Bir gece mekâna gelenler arasında Sezen Aksu ve Onno Tunç’un yanı sıra, Jose Feliciano ve Lenny White gibi dünyaca ünlü müzisyenler de vardı. Gece ilerlerken sahneye Sertab Erener ve Fatih Erkoç’un davetiyle özel konuklar alındı. Sezen Aksu’nun dikkati ise sahnedeki iki isme yönelmişti: Solist Sertab Erener ve bas gitarist Levent Yüksel. O an kaderin yönü değişmişti. Birkaç gün sonra Levent’in telefonu çaldı. Arayan Aykut Gürel’di. Sezen Aksu’nun orkestrasında yer alan Harun Kolçak rahatsızlanmıştı ve Minik Serçe’nin aklına Levent Yüksel gelmişti. Gürel onu provaya çağırdı. Onno Tunç piyanoya geçti, Levent ise ses çıkaramadı. Ama kendine güveni yerindeydi. “Günün bu saatinde benim sesim çıkmaz ama akşam geldiğimde bu şarkıyı söylerim,” dedi. Dediğini de yaptı. Akşam Sezen Aksu ile birlikte “Bile Bile” şarkısını seslendirdi. Performansını beğenen Aksu, ona orkestrasında bas gitaristlik ve vokalistlik teklif etti. Levent düşünmeden kabul etti. Artık Onno Tunç orkestrasının bir parçasıydı.Sezen Aksu’nun vokalistlerine albüm yapma alışkanlığı vardı. Levent Yüksel’e de bi #sezenaksu #kimdir #magazin