У нас вы можете посмотреть бесплатно HZ. SÜLEYMAN ALLAH ONA EŞSİZ BİR GÜÇ VERDİ! CİNLER ŞEYTANLAR DAĞLAR BULUTLAR ONA HİZMET EDİYORDU! или скачать в максимальном доступном качестве, видео которое было загружено на ютуб. Для загрузки выберите вариант из формы ниже:
Если кнопки скачивания не
загрузились
НАЖМИТЕ ЗДЕСЬ или обновите страницу
Если возникают проблемы со скачиванием видео, пожалуйста напишите в поддержку по адресу внизу
страницы.
Спасибо за использование сервиса ClipSaver.ru
“Biz rüzgârı O’na boyun eğdirdik. O’nun emriyle, istediği yere tatlı tatlı akıp giderdi. Bütün binâ yapan, dalgıçlık yapan şeytanları da. Ve (kötülük yapmamaları için) zincirlerle birbirine bağlanmış diğerlerini (yâni cinleri veya isyancı kabîleleri, köle ve esirleri de O’na boyun eğdirdik!)” (Sâd, 36-38) Bu âyetlerden anlaşıldığına göre, Allâh Teâlâ, binâ ve dalgıçlık yapmak için şeytanları (cinleri) Hazret-i Süleymân -aleyhisselâm-’ın emri altına vermiştir. Bu şeytanlardan bir kısmı, Hazret-i Süleymân’ın emriyle büyük binâlar, mescidler, saraylar, resimler, havuz gibi çanaklar, sâbit büyük kazanlar yapıyorlardı ki, bu işleri yapmaya insanlar güç yetiremiyorlardı. Bu şeytanlardan bir kısmı da, denizden çeşitli nîmetler, cevherler ve ancak denizde bulunabilen güzel eşyâlar çıkarıyorlardı. Âyet-i kerîmedeki; “zincirlerle birbirine bağlanmış diğerleri” ifâdesi ise iki şekilde anlaşılmıştır: Bir kısım müfessirler, Süleymân -aleyhisselâm-’ın elinde bulunan köle ve esirler olarak yorumlamışlardır. Bu tefsîre göre Hazret-i Süleymân, köle ve esirleri iş yapmaları ve kaçmamaları için bağlatmıştır. Bir kısım müfessirler de bu ifâdenin, bazı şeytanların (cinlerin) Hazret-i Süleymân’ın emrine karşı geldikleri ve bu yüzden çalışmaları ve cezâlandırılmaları için zincire vuruldukları anlamına geldiğini söylemişlerdir. Ekseriyetle bu ikinci görüş kabûl edilmiştir. İbn-i Kesîr de bu ikinci görüşü kabûl eder ve zincire vurulanların, şeytanların inatçı, isyankâr, iş yapmaktan imtinâ eden, direnen veya güzel iş yapmayan kısmı olduğunu söyler. Hazret-i Süleymân’a böyle bir kudret ve ihtişam veren Allâh Teâlâ, O’na geniş bir tasarruf salâhiyeti de vermişti. Cenâb-ı Hak şöyle buyurur: هذَا عَطَاؤُنَا فَامْنُنْ أَوْ أَمْسِكْ بِغَيْرِ حِسَابٍ. وَإِنَّ لَهُ عِنْدَنَا لَزُلْفَى وَحُسْنَ مَآبٍ “«–İşte bu bizim bağışımızdır! İster ver, ister (elinde) tut; hesapsızdır!» dedik. Doğrusu O’nun, bizim katımızda büyük bir değeri ve güzel bir yeri vardır.” (Sâd, 39-40) Ebû Hüreyre radıyallâhu anh-’dan rivâyet edildiğine göre Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdular: “Cinlerden bir ifrit, dün akşam, namazımı bozdurmak için üzerime atıldı. Allâh bana imkân verdi de onu kıskıvrak yakaladım. Hattâ sabah olunca hepiniz göresiniz diye onu mescidin direklerinden birine bağlamayı arzu ettim. Ancak, kardeşim Süleymân -aleyhisselâm-’ın şu sözünü hatırladım: «Rabbim! Beni mağfiret et; bana, benden sonra kimsenin ulaşamayacağı bir hükümranlık ver.» (Sâd, 35) Allâh da onu hor ve hakîr olarak geri çevirdi.” (Buhârî, Salât 75; Enbiyâ 40; Müslim, Mesâcid 39/541) Süleymân aleyhisselâm kendisine bu kadar büyük bir zenginlik ve saltanat lutfedilmiş olmasına rağmen, dâimâ huşû, tevâzû ve vecd içinde bir kulluk hayâtı yaşayıp kalbini dünyâdan müstağnî kılmayı bilmiştir. Nitekim O’nun bu fazîletini beyan sadedinde: “Süleymân aleyhisselâm kendisine bahşedilen mülke rağmen Allâh’a duyduğu huşû sebebiyle, ölünceye kadar başını semâya kaldırmamıştır.” (İbn-i Ebî Şeybe, Musannef, c. VIII, s. 118) buyrulmuştur. Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Nebiler Silsilesi-3, Erkam Yayınları