У нас вы можете посмотреть бесплатно Işık Hızını Geçmenin 3 Yolu или скачать в максимальном доступном качестве, видео которое было загружено на ютуб. Для загрузки выберите вариант из формы ниже:
Если кнопки скачивания не
загрузились
НАЖМИТЕ ЗДЕСЬ или обновите страницу
Если возникают проблемы со скачиванием видео, пожалуйста напишите в поддержку по адресу внизу
страницы.
Спасибо за использование сервиса ClipSaver.ru
Bu videoda anlattığım şey, aslında görünür sınırların ötesini hayal edebilmenin, sorgulamanın ve araştırmanın hikayesi. Işık hızı gibi aşılamaz görünen engellerin bile, farklı açılardan bakıldığında nasıl aşılabildiğini göreceksiniz. Toplumların önünde de görünmez sınırlar vardır. Ve bazen tek bir insanın vizyonu, tüm bir ulusun kaderini değiştirebilir. Atatürk, bilimin ve aklın ışığının her engeli aşabileceğini tüm dünyaya gösterdi... Aramızdan ayrılışının 86. yılında Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü saygı, minnet ve özlemle anıyoruz. Bugün bize düşen, onun açtığı bu aydınlık yolda, kendimize koyduğumuz her sınırı aşmak için çalışmak. Çünkü ışık gibi fikirler de asla ölmez... --- Einstein, “hiçbir şey ışıktan hızlı gidemez” demişti. Yoksa demedi mi? Siz hiç dediğini gördünüz mü? Kendisi aslında tam olarak bunu söylemiyor. Fiziğin en meşhur konusu, aynı zamanda en yanlış anlaşılan konularından da biri haline geldi. O yüzden önce bu yanlış anlaşılmayı çözeceğiz. Bunu çözünce, ışık hızının nasıl aşılabileceğini de anlayacaksınız. Çünkü bu üç yöntemden ilki, takyonlar. Yunanca “hızlı, çabuk” anlamına geliyor. Bunlar daima ışıktan hızlı olduğu düşünülen, hipotetik parçacıklar. Yani takyonları aslında hiç gözlemlemedik. Hatta birçok fizikçi bunun “deli saçması” olduğunu düşünür. Böyle söyleyince, kafayı sıyırmış fizikçilerin sadece buna ihtimal verdiğini zannetmeyin. Çok büyük fizikçiler, hatta Nobel ödüllü bazıları, aynı zamanda çok sıkı takyon savunucuları. Her ne kadar onları gözlemlememiş olsak da, araştırılmaları gerektiğini savunuyorlar. Işık hızını aşmanın ikinci bir yolu daha var. Bu sefer takyon gibi hipotetik parçacıklardan bahsetmiyorum. Bu bayağı bayağı gerçek. Gözünüzle bile görebileceğiniz kadar gerçek üstelik. Ama bir numarası var. Taaa Einstein’ın 1905’teki keşfinden önce üç bilim insanı (Heaviside, Des Coudres ve Sommerfeld) önemli bir iddiada bulunmuş. “Eğer elektron gibi yüklü bir parçacık bir ortamda ışıktan hızlı hareket ederse, garip şeyler olur” demişler. Fakat Einstein’ın keşfi ortaya çıkınca, unutulup gitmişler. Çünkü malum… “Hiçbir şey ışıktan hızlı gidemez”... Eh madem gidemiyor, o zaman bu üçünün dediğinin de bir önemi yok. Ta ki Cherenkov adında genç bir Sovyet fizikçi 1934’te tuhaf bir ışık gözleyene kadar. Sudaki radyoaktif bir örneğin içerisinde çok sönük mavi bir ışık görüyor. Bu öyle sönük ki, gözlemlerini yapabilmek için Cherenkov bütün ışıkların kapalı olduğu bir odaya giriyor. Üstüne örtü örtüyor ve bir saat kadar gözlerinin karanlığa alışmasını bekliyor. Örtüsünü kaldırıyor, gözlemi yapıyor, örtüyü kapatıyor ve asistanlar not alıyor. Keşfettiği şeyin ne olduğunu tam olarak bilemiyorlar. Fakat bundan üç yıl kadar sonra, yine iki Sovyet fizikçi Ilya Frank ve Igor Tamm, bu ışığın kökenini buluyorlar. Nasıl mı? Einstein’dan önce o iddiada bulunan üç bilim insanının (Heaviside, Des Coudres ve Sommerfeld’in) izinden giderek. Buldukları şey şu: Tıpkı süpersonik bir jetin arkasında Mach konisi oluşturması gibi... Jet, ses hızından hızlı gidince, önündeki basınç dalgalarını öyle sıkıştırıyor ki, bir koni oluşturuyor. Işık hızını aşmanın üçüncü yolu için, kılıca geri dönüyoruz. Ve bu sefer ışık hızı derken, ışığın boşluktaki hızından bahsediyorum. Şimdi anlatacağım şeyler için hiçbir limit yok. İstediği kadar hızlı olabilir! Ve öyle takyon gibi hipotetik de değiller üstelik, bayağı bildiğimiz gözlenebilen “fenomenler”. Özellikle “fenomenler” diyorum. Bu “fenomenlerin” ne olduğunu anlamak için öncelikle bu kılıcın neden ışıktan hızlı dönemeyeceğini anlamamız gerekiyor. Kılıcı döndürmek için elimle bir kuvvet uyguladığımda, bu kuvvet bir dalga olarak kılıç boyunca yayılıyor. Kılıç katı bir malzeme olduğu için bu dalgayı biz göremiyoruz tabii. Sanki bir bütün gibi hareket ediyor. Fakat gitar teli gibi esnek bir materyal olsaydı görebilirdik. Ya da kılıcı bir kırbaç olarak düşünebiliriz. Elimizi savurduğumuzda, ucuna doğru ilerleyen dalgayı görmek mümkün. İşte bu mekanik bir dalga. Maddenin atomları birbirine bir etki uygulayarak atomik bir meksika dalgası gibi ilerliyor. Ses hızı ışık hızından epeeeyce bir düşük. Sesin havadaki hızı saniyede 343 metre iken, ışığın boşluktaki hızı saniyede yaklaşık 300 milyon metre. O yüzden kılıcı ışık hızında çevirmeyi unutun… Zaten çevirebilseydiniz bile, ucu ancak ışık hızına yaklaşabilirdi. Einstein’ın göreliliği maddeleri ancak ışık hızına yaklaştırabileceğimizi söylüyor. Bu yüzden kılıcın ışık hızına yaklaşan ucu bu, elime yakın olan tarafına göre daha az hızlanabilir. Yani ucu ve başı farklı açılarda döner ve kılıcın şekli değişirdi. Tabii kırılmazsa. --- Araştıran ve Yazan: Ögetay Kayalı Kurgulayan ve Tasarlayan: Alperen Çatak Düzenleyen ve Sunan: Barış Özcan --- Bağlantılar ve Kaynaklar: Bu videoda bahsedilen olaylar ve konular hakkında daha fazla bilgi almak isterseniz, metnin tamamını ve bağlamsal kaynakları web sitemde bulabilirsiniz. https://barisozcan.com / barisozcan