У нас вы можете посмотреть бесплатно Gökbörü’den Oğuz Kağan’a: Türk Mitolojisi, Destanlar ve Tarihsel Miras / Prof. Dr. Ahmet Taşağıl или скачать в максимальном доступном качестве, видео которое было загружено на ютуб. Для загрузки выберите вариант из формы ниже:
Если кнопки скачивания не
загрузились
НАЖМИТЕ ЗДЕСЬ или обновите страницу
Если возникают проблемы со скачиванием видео, пожалуйста напишите в поддержку по адресу внизу
страницы.
Спасибо за использование сервиса ClipSaver.ru
Yeditepe Üniversitesi Tarih Bölümü Başkanımız Prof. Dr. Ahmet TAŞAĞIL, Gökbörü’nün kadim Türk tarihinde neyi simgelediğini ayrıntılı olarak anlattı. “Gök” kelimesinin Türk inanç sisteminde kutsallığı, gökyüzünü ve Tanrı’yı temsil ettiğini; “börü” yani kurdun ise Göktürk döneminden itibaren Türklerin en kutsal hayvanı olarak kabul edildiğini söyledi. Kurtun yalnızca fiziksel gücüyle değil, yol gösterici, bilge, stratejist ve koruyucu özellikleriyle de önemli bir sembol olduğunu vurguladı. Göktürklerde özel birliklerin “börü” olarak adlandırıldığını, bunun sebebinin ise bu birliklerin kurt soyundan geldiklerine inanılması olduğunu belirtti. Kurt inancının kökeninde, Göktürklerin menşe efsanesinde yer alan ve Türkçede Asena olarak bilinen dişi kurt “Aşina” figürünün bulunduğunu ifade etti. Bu inanışın Oğuz Kağan Destanı’nda ve Ergenekon Destanı’nda da karşımıza çıktığını söyledi. Kurt dışında Türk mitolojisinde pek çok kutsal hayvanın bulunduğunu aktaran Taşağıl, geyik, at, pars (bars), kartal, boğa ve turna gibi hayvanların farklı bölgelerde öne çıktığını açıkladı. Bu çeşitliliğin, Türklerin yaşadığı coğrafyanın genişliği ve kültürel etkileşimlerle bağlantılı olduğunu belirtti. Örneğin, Sibirya’da ormanlık bölgelerde yaşayan Türk topluluklarında geyik, bozkırda dağ keçisi ve dağ koyunu, Anadolu’da ise Bektaşilikte güvercin sembolünün önem kazandığını dile getirdi. Kutsal ağaçlara da değinen Taşağıl, Orta Asya’da kayın ağacının, Anadolu’da dut ağacının, Akdeniz bölgesinde zeytinin ve uzun ömürlülüğü nedeniyle çınarın öne çıktığını; bazı bölgelerde ise kayın ormanlarının özellikle Türkler tarafından bilinçli olarak oluşturulduğunu anlattı. Arjan veya Bulak adı verilen su kaynaklarının kutsal kabul edildiğini, bu anlayışın Şamanizm’de ve Budist unsurlarla iç içe geçmiş inanç sistemlerinde yer aldığını söyledi. “Hayat Ağacı” inancının yeraltından gökyüzüne uzanan bir varlık olarak hayatı ve evreni simgelediğini, bunun da mitolojide önemli bir yer tuttuğunu ifade etti. Ergenekon efsanesine de değinen Taşağıl, yaptığı saha araştırmaları sonucunda bu efsanenin geçtiği yerin Batı Moğolistan–Batı Kazakistan sınırındaki Altay Dağları’nda olabileceğini düşündüğünü açıkladı. Bölgenin dört tarafının dağlarla çevrili olduğunu, yalnızca bir geçit bulunduğunu, ayrıca demir madeni açısından zengin olduğunu belirtti. Bu tanımın hem yazılı kaynaklardaki hem de efsanedeki Ergenekon tasvirleriyle uyumlu olduğunu söyledi. Türk mitolojisinde önemli şahsiyet ve destanlardan da bahseden Taşağıl, MÖ 6. yüzyılda yaşayan ve Sakaların efsanevi kadın hükümdarı olarak Perslere karşı zafer kazanan Tomris Hatun’u örnek gösterdi. Mete Han’ın tüm Türk boylarını tek bir bayrak altında birleştiren lider olduğunu, Oğuz Kağan Destanı’nın ise Türk dünyasının en kapsamlı ve bütünleştirici destanı olduğunu ifade etti. Oğuz Kağan’ın bir dünya devleti kurup oğullarına birliği miras olarak bıraktığını, ok ve yayın bu destanda birlik ve hâkimiyetin sembolü olarak yer aldığını anlattı. Ayrıca Dede Korkut Hikâyeleri, Manas Destanı ve Alper Tunga Destanı’nın da Türk kültürünün temel taşları arasında bulunduğunu söyledi. Umay Ana figürünün halk arasında tanrıça olarak anılsa da aslında bir melek olduğunu, adının “anne rahmi” anlamına geldiğini ve kökeninin Mançurca’ya dayandığını ekledi. Eski Türk inancında yönlerin ve renklerin anlamlarından da söz eden Taşağıl, doğunun gri, yeşil ve mavi tonlarla bitkiyi; güneyin kızıl rengiyle ateşi; batının beyaz rengiyle suyu; kuzeyin siyah rengiyle madeni; merkezin ise sarı rengiyle altını simgelediğini anlattı. Altın Ordu Devleti’nin isminin de buradan geldiğini belirtti. Türklerin göçebe yaşam biçiminin, geniş coğrafyalara yayılmalarını ve farklı kültürlerden etkilenmelerini sağladığını, bu durumun mitolojideki çeşitliliği artırdığını söyledi. Çin tarihinde pek çok kez dışarıdan gelen toplulukların, örneğin Mançular, Moğollar ve Türklerin, hanedanlar kurarak yönetimde bulunduğunu, bunun sebebinin ise askeri yapılarının güçlü olması olduğunu ifade etti. Roma ordusunun süvari taktikleri, üzengi kullanımı ve hızlı hareket kabiliyetini Türklerden aldığını; Türklerin demir işçiliğinin ise Orta ve Kuzey Avrupa’da tarımsal üretimi artırarak nüfus artışına yol açtığını anlattı. Tüm bu unsurların, Türk mitolojisinin yalnızca efsanelerden ibaret olmadığını, aynı zamanda tarihsel ve kültürel etkileşimlerin de yansıması olduğunu vurguladı.