У нас вы можете посмотреть бесплатно (56) 22.Mektup/4 | Rızkı tevekkülle talep etmek rahatlığa, hırs göstermek ise zarara sebeptir. или скачать в максимальном доступном качестве, видео которое было загружено на ютуб. Для загрузки выберите вариант из формы ниже:
Если кнопки скачивания не
загрузились
НАЖМИТЕ ЗДЕСЬ или обновите страницу
Если возникают проблемы со скачиванием видео, пожалуйста напишите в поддержку по адресу внизу
страницы.
Спасибо за использование сервиса ClipSaver.ru
56 Ders Mektubat 1. Kısım 22. Mektup 2. Mebhas, sayfa 116, 117, 118, 119 (Hayrat Neşriyat Osmanlıca Orijinal Nüsha) Hırs zarar ve kaybetmektedir. Kanaat nasıl bir hazinedir? Rızık ve hırs arasında nasıl bir münasebet var? Ayrıca MEKTUBAT DERSLERİ Av. Ali KURT • MEKTUBAT DERSLERİ Av. Ali KURT 2 ÖLÜM bir nimet midir? Av. Ali KURT • (2) 1.Mektup 2.Sual | Ölüm de hayat g... 3 CEHENNEM ve HAŞİR meydanı nerede? Av. Ali KURT • (3) 1.Mektup 3.Sual/1 | Cehennem ve h... ikinci Mebhas: بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ اِنَّ اللّٰهَ هُوَ الرَّزَّاقُ ذُوالْقُوَّةِ الْمَت۪ينُ وَكَاَيِّنْ مِنْ دَٓابَّةٍ لَا تَحْمِلُ رِزْقَهَاق اَللّٰهُ يَرْزُقُهَا وَاِيَّاكُمْ وَ هُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ Ey ehl-i îmân! Sâbıkan, adâvet ne kadar zararlı olduğunu anladın. Hem anla ki, adâvet kadar hayat-ı İslâmiyeye en müdhiş bir maraz-ı muzır dahi hırstır. Hırs sebeb-i haybettir ve illet ve zillettir. Ve mahrumiyet ve sefâleti getirir. Evet, her milletten ziyâde hırs ile dünyaya saldıran Yahûdî milletinin zillet ve sefâleti, bu hükme bir şâhid-i kātı‘dır. Evet, hırs, zîhayat âleminde en geniş bir dâireden tut, tâ en cüz’î bir ferde kadar sû’-i te’sîrini gösterir. Tevekkülvârî taleb-i rızık ise, bil’akis medâr-ı rahattır. Ve her yerde hüsn-ü te’sîrini gösterir. İşte bir nevi‘ zîhayat ve rızka muhtaç olan meyvedâr ağaçlar ve nebâtlar, tevekkülvârî, kanâatkârâne yerlerinde durup hırs göstermediklerinden rızıkları onlara koşup geliyor. Hayvanlardan pek fazla evlâd besliyorlar. Hayvanât ise, hırs ile rızıkları peşinde koştukları için, pek çok zahmet ve noksâniyet ile rızıklarını elde edebiliyorlar. Hem hayvanât dâiresi içinde zaaf ve acz lisân-ı hâliyle tevekkül eden yavruların meşrû‘ ve mükemmel ve latîf rızıkları hazîne-i rahmetten verilmesi; ve hırs ile rızıklarına saldıran canavarların gayr-i meşrû‘ ve pek çok zahmet ile kazandıkları nâ-hoş rızıkları gösteriyor ki, hırs sebeb-i mahrûmiyettir. Tevekkül ve kanâat ise vesîle-i rahmettir. Hem dâire-i insaniye içinde her milletten ziyâde hırs ile dünyaya yapışan ve aşk ile hayat-ı dünyeviyeye bağlanan Yahûdî milleti, pek çok zahmet ile kazandığı, kendine fâidesi az, yalnız hazinedârlık ettiği gayr-i meşrû‘ bir servet-i ribâî ile bütün milletlerden yedikleri sille-i zillet ve sefâlet, katil ve ihanet gösteriyor ki, hırs, ma‘den-i zillet ve hasârettir. Hem harîs bir insan her vakit hasârete düştüğüne dâir o kadar vâkıalar var ki, اَلْحَر۪يصُ خَٓائِبٌ خَاسِرٌ darb-ı mesel hükmüne geçmiş. Umumun nazarında bir hakîkat-i âmme olarak kabul edilmiştir. Madem öyledir, eğer malı çok seversen, hırs ile değil, belki kanâat ile malı taleb et, tâ çok gelsin. Ehl-i kanâat ile ehl-i hırs iki şahsa benzer ki, büyük bir zâtın dîvânhânesine giriyorlar. Birisi kalbinden der: “Beni yalnız kabul etsin, dışarıdaki soğuktan kurtulsam, bana kâfîdir. En aşağıdaki iskemleyi de bana verseler, lütuftur.” İkinci adam güya bir hakkı varmış gibi ve herkes ona hürmet etmeye mecbûr imiş gibi mağrurâne der ki: “Bana en yukarı iskemleyi vermeli.” O hırs ile girer. Gözünü yukarı mevki‘lere diker. Onlara gitmek ister. Fakat dîvânhâne sâhibi onu geri döndürüp aşağı oturtur. Ona teşekkür lâzımken, teşekküre bedel, kalbinden kızıyor. Teşekkür değil, bil’akis hâne sâhibini tenkîd ediyor. Hâne sâhibi de ondan istiskāl ediyor. Birinci adam mütevâziâne giriyor. En aşağıdaki iskemlede oturmak istiyor. Onun o kanâati, dîvânhâne sâhibinin hoşuna gidiyor. “Daha yukarı iskemleye buyurun” der. O da gittikçe teşekkürâtını ziyâdeleştirir, memnuniyeti tezâyüd eder. İşte, dünya bir dîvânhâne-i Rahmândır. Zemin yüzü bir sofra-i rahmettir. Derecât-ı erzâk ve merâtib-i ni‘met dahi, iskemleler hükmündedir. Hem en cüz’î işlerde de herkes hırsın sû’-i te’sîrini hissedebilir. Meselâ, iki dilenci bir şey istedikleri vakit, hırs ile ilhâh eden dilenciden istiskāl edip vermemek, diğer sâkin dilenciye merhamet edip vermek, herkes kalbinde hisseder. Hem meselâ, gecede uykun kaçmış, sen yatmak istesen, lâkayd kalsan, uykun gelebilir. Eğer hırs ile uyku istesen, “Aman yatayım, aman yatayım” dersen, bütün bütün uykunu kaçırırsın. Hem meselâ, mühim bir netice için birisini hırs ile beklersin. “Aman gelmedi, aman gelmedi” deyip, en nihâyet hırs senin sabrını tüketip, kalkar gidersin. Bir dakika sonra o adam gelir. Fakat beklediğin o mühim netice bozulur. Şu hâdisâtın sırrı şudur ki: Nasıl ki bir ekmeğin vücûdu tarla, harman, değirmen, fırına terettüb eder. Öyle de, tertîb-i eşyâda bir teennî-i hikmet vardır. Hırs sebebiyle teennî ile hareket etmediği için, o tertîbli eşyâdaki ma‘nevî basamakları mürâât etmez. Ya atlar düşer veyahud bir basamağı noksân bırakır, maksada çıkamaz. İşte ey derd-i maîşetle sersem olmuş ve hırs-ı dünyâ ile sarhoş olmuş kardeşler! Hırs bu kadar muzır ve belâlı bir şey olduğu halde, nasıl hırs yolunda her zilleti irtikâb ve haram helâl demeyip her malı kabul ve hayat-ı uhreviyeye lâzım çok şeyleri fedâ ediyorsunuz? Hatta erkân-ı İslâmiyenin mühim bir rüknü olan zekâtı, hırs yolunda terk ediyorsunuz. Halbuki zekât..