У нас вы можете посмотреть бесплатно ÜÇ VAZİFE, ÜÇ NEHİR - BU DERSE DİKKAT!!! - 20. SÖZ'ÜN 1. MAKAMI или скачать в максимальном доступном качестве, видео которое было загружено на ютуб. Для загрузки выберите вариант из формы ниже:
Если кнопки скачивания не
загрузились
НАЖМИТЕ ЗДЕСЬ или обновите страницу
Если возникают проблемы со скачиванием видео, пожалуйста напишите в поддержку по адресу внизу
страницы.
Спасибо за использование сервиса ClipSaver.ru
/ sozlerdersi 1:32 “İki adam”ı kalp ve nefis, mü’min ile kâfir, Hz. Adem’den günümüze kadar gelen iki silsile-i efkâr olarak da okuyabiliriz. 10:45 Cenâb-ı Allah, Kur’an-ı Kerîm’de küllî kanunları cüz’iyât ile irtibatlı olarak bildiriyor. Demek Cenâb-ı Allah’ın tekvin için geçerli olan cüz’ileri bilmesi ve onları küllîlere çekirdek yapması, kelâmı için de geçerli. 11:29 Levh-i Mahfuz (her şeyin tüm ayrıntıları ile yazıldığı kader levhası) varken Levh-i mahv ve ispatın (Cenâb-ı Allah’ın yaz-boz tahtası) bulunması işaret eder ki, Cenâb-ı Allah faaldir. Yani yapmış ve bırakmış da sistem kendi kendine işliyor değil. 12:41 Bediüzzaman’ın kendisi ile veya hizmetle alakalı cüz’i bir hadisede Kur’anî işaretler bulması ehl-i sünnet düşüncesi açısından tutarlıdır, Mu’tezile açısından imkansızdır, felsefe açısından safsatadır. 15:38 Meleklerin Hz. Adem’e secdesi, eşyanın melekûtunun secdesi mânâsına gelir. İnsanın mülkte tasarruf edebileceğine işaret eder. Biz bir şeyin kanunlarını öğreniyoruz (bu eşyanın melekûtuna vâkıf olmak anlamına geliyor), sonra onda tasarruf ediyoruz. Bu da hilâfetin ispatıdır. 17:00 “Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksın?” (Bakara 30. Ayet) Bu soruyu şeytan sormuyor, melekler soruyor. Hikmeti bilmek istemekten kaynaklanır. Aklın fıtrî halidir. Üstad da, bu asrın mürşidi olarak, akıllara gelebilecek soruları sorup Kur’an’dan medet isteyerek cevaplıyor. “Kur'ân-ı Hakîmin feyzinden üç nükte ilham edildi.” 20:21 “İlham” yanlış anlaşılabiliyor. Üstad’ın mesleği acz-fark-naks mesleği. Kendinden bir şey bilmeme mesleğidir. Gelen bilgiyi ilham olarak anlamasa, kendisiyle tenakuz yaşamış olur: “Ben anladım, ben öğrendim, ben bildim.” veya “Bana bir yerlerden fısıldıyorlar, meleklerle oturup kalkıyorum, ben ayrıcalıklıyım” değil. “Yazılarımda ne kadar güzellik ve tesir bulunsa, ancak temsilât-ı Kur'âniyenin lemeâtındandır. Benim hissem, yalnız şiddet-i ihtiyacımla taleptir ve gayet aczimle tazarruumdur. Dert benimdir, devâ Kur'ân'ındır." 25:09 “Allah, Adem'e bütün isimleri öğretti.” İnsanlık, dili hayvanları taklit ederek öğrenmedi. Cenâb-ı Allah, Hz. Adem’e tüm isimleri birden öğretti, düşünme gerçekleşti. 28:24 “Biz de: 'Kiminiz kiminize düşman olarak inin (…)' dedik.” (Bakara 36) âyeti ile “Muhakkak ki Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” (Bakara 30) âyeti birlikte düşünüldüğünde Hz. Adem’in yeryüzünde yaratıldığı ve “ihbıt” emrinin manevî bir düşüş olduğu anlaşılıyor. 42:40 Şeytan’ın kibrinin turnusol kağıdı Hz. Ademdir. 49:07 Bazı kavimler çoluk çocukları da içlerinde olduğu halde helak oluyor. Demek ki öyle bir sosyo-kültürel zemin oluşuyor ki, o bataklıkta yeni bir şeyin neş’et etmesinin potansiyeli kalmıyor. o zemine format atılıyor. 57:50 Mülkte de tevhid, melekûtta da tevhid. Musibetler mülkte perdedir, Hz. Azrail melekûtta perdedir (nuranî perdedir), icracı değildir. 1:24:50 “Havada dalların intişarı ve meyve vermesi gibi, o sert taş ve topraktaki köklerin kemâl-i suhuletle intişar etmesi ve yeraltında yemiş vermesi,” (1. Söz) Burada Üstad’ın kırdığı nedenselliktir. Havada dalın ilerlemesi ile, kökün taşı delip geçmesini eşit gösteriyor. Birisi çok kolay, diğeri adeta imkânsız iken; ikisi de Cenâb-ı Hakk’ın emri karşısında eşit durumdalar. Kökler, Sert taş ve toprakları kırıp değil, delip geçmiş (Soft power; yavaş yavaş, sabırla, çatışmadan maksada ulaşma). taş ve toprak ona musahhar olmuş. Hulusî abi bu cümleden“vaz’ olunan Sözler’in yeryüzünde intişarı” mânâsını fehmetmiş. Risale-i Nur, materyalist düşünce ile taşlaşmış kalplere nüfuz etmiş. “Yâ Rabbî! (…) Hazret-i Muhammed aleyhissalâtü vesselâma şems ve kameri teshir ettiğin gibi, Risale-i Nur'a kalbleri ve akılları musahhar kıl.” (Münâcât Risalesi) 1:31:06 Üç vazife: İman, hayat, şeriat Birincisi: “Toprağın, kudret-i Rabbâniye ile nebâtâta analık edip yetiştirdiği gibi, kudret-i İlâhiye ile taş dahi toprağa dâyelik edip yetiştirmek” Bu vazifeyi Risale-i Nur yapıyor; toprağın altına tohumları serpiyor. İkincisi: “Zeminin bedeninde deveran-ı dem hükmünde olan suların muntazam cevelânına hizmet” İntizam tahtında hizmet… Üçüncüsü: “Çeşmelerin ve ırmakların, uyûn ve enhârın muntazam bir mizanla zuhur ve devamlarına hazinedarlık” Mizân (terazi, ölçü, adâlet) ve hazinedarlık (Yusuf’luk) “Evet, taşlar, bütün kuvvetiyle ve ağızlarının dolusuyla akıttıkları âb-ı hayat* suretinde delâil-i vahdâniyeti zemin yüzüne yazıp serpiyor.” *{âb-ı hayat: Hakâik-i imaniye ve Kur’aniye} 1:39:37 “taşlar parçalanarak, bir kısmı ufalanıp, toprağa kalb olup, nebâtâta menşe olur.” Toprağa kalbolup, yani insanlar içinde bir insan olup… 1:40:34 “mahfî bazı hikem ve menâfi için” “Niye böyle oldu, şöyle oldu?” Kardeşim, bilemeyiz. Cenâb-ı Allah sevkediyor. İhtiyarımız haricinde istihdam olunuyoruz. 1:42:38 “medar-ı ibret üç hadise-i uhrâyı hatırlatmakla lâtif bir irşad yapar.” Âhirete ait bir hadise değil, âhir bir hadise. Yani âhirzamana ait bir hadise