У нас вы можете посмотреть бесплатно Varlığın Tecelli Aynası Olarak İnsan или скачать в максимальном доступном качестве, видео которое было загружено на ютуб. Для загрузки выберите вариант из формы ниже:
Если кнопки скачивания не
загрузились
НАЖМИТЕ ЗДЕСЬ или обновите страницу
Если возникают проблемы со скачиванием видео, пожалуйста напишите в поддержку по адресу внизу
страницы.
Спасибо за использование сервиса ClipSaver.ru
Bu kapsamlı inceleme sonucunda, "Allah kendini insanda, insana gizledi" merkezi tezi, insan varlığının sadece etik ya da dinsel bir öneme sahip olmadığını, aksine, Varlığın kendisi için zorunlu ve vazgeçilmez bir ontolojik role sahip olduğunu göstermektedir. İnsan, Tasavvufi Halife, Fenomenolojik Intentional Süje ve Varoluşçu Dasein rollerini birleştirerek tanımlanır. Bu tanıma göre insan, Varlığın kendini hem fiziksel gerçeklik düzeyinde (kuantum çöküşü aracılığıyla) hem de metafiziksel bilinç düzeyinde (tecellî ve şuhûd aracılığıyla) gerçekleştirdiği zorunlu bir gözlemci/özne olarak konumlandırılır. İnsan olmadan, Mutlak Varlık, Husserl'in anlamın oluşması için gerekli gördüğü özne-nesne korelasyonunu tamamlayamaz; yani sadece gizli bir potansiyel (noumen veya dalga fonksiyonu) olarak kalır. Dolayısıyla, gizlenme, Mutlak Varlığın dışsal bir yaratıcı olma rolünden sıyrılıp, kendi potansiyelini (gizli hazineyi) bilinçli bir özne (insan) aracılığıyla tam olarak açığa vuran ve bu açığa çıkışı (tecellî) gözleyerek kendini tasdik eden dinamik bir Öz-Keşif sürecinin temel şartıdır. Varlık, insan aracılığıyla hem var olur hem de kendini bilir. Bu çalışma, tasavvufi metafiziğin Batı felsefesi ve modern bilimle kurduğu köprüleri sağlamlaştırmaktadır. Öncelikle, Husserl’in Fenomenolojisi, salt epistemolojik bir araç olmaktan çıkarılıp, Sufi Tecellî teorisiyle güçlü bir ontolojik bağlama oturtulmuştur. Intentionality (yönelmiş bilinç), Mutlak’a yönelik Şuhûd eyleminin fenomenolojik bir karşılığı olarak, Varlığın kendi öz-doğrulaması için zorunlu bir mekanizma olarak belirlenmiştir. İkinci olarak, kuantum bilinci tartışmaları, binlerce yıllık mistik tezi, gözlemcinin fiziksel gerçekliğin oluşumundaki merkezi rolü üzerinden dolaylı olarak doğrulamıştır. Bu, Doğu ve Batı düşüncesindeki özne-nesne ikiliklerinin aşılabilmesi için bilimsel bir dayanak sunar. Varlığın tekliği (Vahdet-i Vücûd), Celal ve Cemal isimlerinin zorunluluğu ile açıklanan zıtlıklar üzerinden, insanın ontolojik bir sınavın ve nihai kemâlin zorunlu aktörü olduğu teyit edilmiştir. Bu sentez, metafizik, felsefe ve kuantum bilimi arasındaki sınırların geçirgen olduğunu göstermiştir. Gelecek araştırmalar, özellikle Şuhûd deneyimi ile Intentionality arasındaki korelasyonların nöro-fenomenolojik düzeyde incelenmesine odaklanmalıdır. Ayrıca, Heidegger’in Dasein’ı ve İbn Arabî’nin Halifelik kavramlarının, modern ekoloji ve etik alanında insan merkezli olmayan (non-anthropocentric) varlık ilişkileri bağlamında yeniden ele alınması, teorik çıkarımların pratik alanlara yayılması için yeni kapılar açacaktır. Bu makale, tasavvufun “Allah kendini insanda gizledi” iddiasını antik felsefe, modern felsefe, psikoloji ve kuantum fiziği bağlamında değerlendirmiştir. Sonuç •İnsan varlığın anlam merkezidir. Tasavvufta: “İnsan-ı kâmil” Felsefede: “Özne” Kuantumda: “Gözlemci” • Evren, insan bilinciyle anlam bulur. • Zıtlıklar insanın tekâmülü için gereklidir. • Benlik perdesi hakikatin önündeki tek engeldir. • Hakikat: Gören de O’dur, görünen de.