У нас вы можете посмотреть бесплатно NE BU ACELE - İKİNDİ YAĞMURLARI или скачать в максимальном доступном качестве, видео которое было загружено на ютуб. Для загрузки выберите вариант из формы ниже:
Если кнопки скачивания не
загрузились
НАЖМИТЕ ЗДЕСЬ или обновите страницу
Если возникают проблемы со скачиванием видео, пожалуйста напишите в поддержку по адресу внизу
страницы.
Спасибо за использование сервиса ClipSaver.ru
“Erişir menzil-i maksuda âheste giden / Tîz reftâr olanın pâyine dâmen dolaşır.” Onu kestirmeye de gücümüz yetmez.. Bazen, olmasını arzu ettiğimiz şey, hevâ ve hevesimize göre, hemen birkaç dakika, birkaç saat, birkaç gün, birkaç hafta, birkaç ay içinde olsun isteriz. Oysa ki, bir sözde ifade edildiği gibi, bir çekirdekten meydana geldi cihan.. bunun için çağlar ve çağlar, jeolojik dönemler deniyor.. milyonlarca sene geçtikten sonra, yaratıldı insan. İşte, âdet-i İlâhîdeki muamma.. işte âdet-i Hannân u Mennân, Rahîm u Rahman. Fakat, biz farkına varmadan, bazı şeylerin hemen çarçabuk olmasını istiyoruz. İnsan tabiatında vardır bu. Malum; zannediyorum mesele detaylı olarak Buhari-i şerif’te anlatılıyor: Habbâb bin Erett.. Habbâb’lar iki tane, ikisi de Ashab-ı Bedir’den.. Efendimiz’e (sallallahu aleyhi ve sellem) o gün çekilen şeylerden az dert yanıyor; “arz-ı hâl”de bulunuyor demek daha uygun. Onların inceliklerine saygının ifadesi olarak bu tabiri kullanmayı seçtim, “arz-ı hâl”de bulunuyor, “şikayet” değil, “dert yanma” değil. Şârin de dediği gibi, “Ben usanmam gözümün nuru cefâdan, amma / Ne de olmasa, cefadan usanır, candır bu!” Her gün bir yönüyle presleniyorlarsa, her gün başlarına balyozlar inip kalkıyorsa, her gün onlarda inkisar meydana getirebilecek bir ciğersûz, yüreği yakan hadise yaşanıyorsa, öyle bir arz-ı hâlde bulunmak, gayet normaldir. Habbâb bin Erett de olsa, Yâsir de olsa, Sümeyye de olsa, Ammâr da olsa, Bilal da olsa. Nihayet gidecekler, sözü-sazı hem yerdekilere hem de göktekilere geçen Zat’a (sallallâhu aleyhi ve sellem) arz-ı halde bulunacaklar. Parmağıyla işaret ettiği zaman Kamer’i şâk eden bir insan, elini kaldırdığı zaman, elleri boşa inmeyecekti, ona inanıyorlardı. Allah Rasûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) ona şu olur, bu olur deme yerine, buyurdu ki: “Sizden evvel insanlar, alınırdı, kıtır kıtır doğranırlardı. Etleri kemiklerinden ayrılırdı, testere ile veya bıçkı ile… Fakat onlar, dinlerinden dönmezlerdi!” O da dersini alıyor. Demek ki, bu yol böyle olmayı gerektiriyor. Bu yolun, bu yolda yürümenin bir kısım kendine göre, ona da handikap denecekse, handikapları var. Bu açıdan bir taraftan beklemeyi bilmek lazım, âhesterevlik demeyeyim de “tîz reftâr” olmamak lazım. Hemen olsun; birkaç gün içinde, birkaç hafta içinde, zâlimler bulacaklarını Allah’tan bulsunlar, gaddârlar bulacaklarını Allah’tan bulsunlar… Binlerce, binlerce, binlerce insana çok küçük emarelerle böyle, zulüm yapanlar, haksızlıkta bulunanlar, dünyevî bütün haklardan mahrum edenler; onlar adına, umum halk adına, hakkı, adaleti ayaklar altına alıp çiğneyenler, bir yönüyle tavır ve davranışlarıyla Allah bilmezlik sergileyenler, peygamber bilmezlik sergileyenler; Kur’an’ı, Sünnet’i zaten bilmiyorlar, kulak dolması taklidî iman açısından bile onları dahi bilmezlik sergileyen insanlar, bir kısım zulümde, itisafta, irtikâpta, ihtilasta, gaspta, tagallüpte, tahakkümde, temellükte, milletin malını gasp etmede, gidip onun tepesine konmada bulununca, hemen Allah’tan bulsunlar diye beklenir. Oysa ki, O (celle celâlühu) Rabbü’l-âlemîn’dir. O’nun, bir taraftan, Kahhâr, Cebbâr ism-i şerifi olduğu gibi; bir taraftan da Rahman, Rahim, Raûf, Şefîk isimleri vardır. Bu açıdan bütün esmâ-i ilâhîyesinin sıfat-ı sübhaniyesinin (gerek sözünü kullanırsak, bunlar O’nu bağlıyor manasına gelebilir.. burada diyecek bir tabir de bulamadığımdan dolayı, sadece aczimi ifade edip geçeyim.. ama Cenâb-ı Hakk, o “sıfat-ı sübhaniye”sinin, onun daha ötesinde “şe’n-i Rububiyet”inin, onun daha ötesinde İmam-ı Rabbânî o tabiri kullanıyor “itibârât-ı Rabbâniyesi”nin, bir yönüyle gerekleri veya) muktezîyâtı ne ise, onları yerine getiriyor, bizim hevâ ve hevsimize göre, hatta ısrarlı isteklerimize göre de değil. Meselenin bir yanı bu. Bize kalsa, hemen isteriz ki, bugün yarın her mesele olsun-bitsin; zâlim cezâsını bulsun. Ama Allah (celle celâlühu).. Hazreti Ebu Bekir’e sürekli “Mâ ahlemeke yâ Rabbenâ!” detirten Allah.. size '' Mâ eşfekekâ yâ Rabbenâ” dedirtecek Allah.. “Mâ erhamekâ yâ Rebbenâ” dedirtecek Allah (celle celâlühu)… O, biz değil, O her şeyle bizden başka.. O bize ait ârıza sayılabilecek o nekâisten münezzeh, müberrâ. Meselenin bu yanını çok iyi kavramak lazım zannediyorum.. 12/08/2016 tarihli Bamteli sohbetinden derlenmiştir.