У нас вы можете посмотреть бесплатно Hayat Yolculuğundan Yorulanlar İzlesin-Yaşama Sevinci | Said Şaşmaz или скачать в максимальном доступном качестве, видео которое было загружено на ютуб. Для загрузки выберите вариант из формы ниже:
Если кнопки скачивания не
загрузились
НАЖМИТЕ ЗДЕСЬ или обновите страницу
Если возникают проблемы со скачиванием видео, пожалуйста напишите в поддержку по адресу внизу
страницы.
Спасибо за использование сервиса ClipSaver.ru
Hayatta hedef belirlemek ne demektir? Bu dünyaya niye geldim? Hayatta hedef belirlemek nasıl olur? gibi sorulara cevap verdiğimiz videoyu sonuna kadar izleyip yorum yapmayı unutmayalım. İyi seyirler... Facebook▶️ / hisarkapisi Instagram▶️ https://instagram.com/hisarkapisi?igs... Twitter ▶️ / hisarkapisi Bize Ulaşın; 0536 566 40 90 0507 076 69 56 Davası İçin Kendini Unutan Adam | Ünal Amca Belgeseli ➡️ • Davası İçin Kendini Unutan Adam | Üna... Müebbetlik Seri Katilden Ağlatan İtiraf | Said Şaşmaz ➡️ • Müebbetlik Seri Katilden Ağlatan İtir... SENİ GÜNAHLARA ÇAĞIRANLARA DE Kİ ! ➡️ • Seni Günahlara Çağıranlara De Ki! | S... Uyuşturucu Bağımlısından Ağlatan İtiraf | Fatih Budak ➡️ • Uyuşturucu Bağımlısından Ağlatan İtir... BU VİDEOYU İZLEYEN NAMAZI BIRAKAMIYOR! ➡️ • Bu Videoyu İzleyen Namazı Bırakamıyor... myıpmaım ---------------------------------------------------------- 00:00 Fragman 00:56 Giriş 02:16 İsm'i Azam'la dua etmek ne demektir? 05:45 İnsan hayatı neden kıymetli 10:31 İnsanın ruhunu en çok yıpratan şey 13:10 Mahiyetten gaflet nedir? 14:55 Hayatın hakkını verip vermediğimizi nasıl anlayacağız? 21:20 Hayattan haz almak 22:53 'Çok kaliteli yaşarım' dedi 25:03 Çok insanların hayatını değiştiren bir temsil ------------------------------------------------------- Okunan Bölüm: Lem'alar / Otuzuncu Lem'a BİRİNCİ REMİZ İsm-i Hayy ve ism-i Muhyînin bir cilve-i âzamından olan "Hayat nedir? Ve mahiyeti ve vazifesi nedir?" sualine karşı, fihristevâri cevap şudur ki: Hayat, şu kâinatın en ehemmiyetli gayesi, hem en büyük neticesi, hem en parlak nuru, hem en lâtif mâyesi, hem gayet süzülmüş bir hülâsası, hem en mükemmel meyvesi, hem en yüksek kemâli, hem en güzel cemâli, hem en güzel ziyneti, hem sırr-ı vahdeti, hem rabıta-i ittihadı, hem kemâlâtının menşei, hem san'at ve mahiyetçe en harika bir zîruhu, Hem anla ki, bu hayat madem kâinatın en büyük neticesi ve en azametli gayesi ve en kıymettar meyvesidir; elbette bu hayatın dahi kâinat kadar büyük bir gayesi, azametli bir neticesi bulunmak gerektir. Çünkü ağacın neticesi meyve olduğu gibi, meyvenin de çekirdeği vasıtasıyla neticesi, gelecek bir ağaçtır. Evet, bu hayatın gayesi ve neticesi hayat-ı ebediye olduğu gibi, bir meyvesi de, hayatı veren Zât-ı Hayy ve Muhyîye karşı şükür ve ibadet ve hamd ve muhabbettir ki, bu şükür ve muhabbet ve hamd ve ibadet ise, hayatın meyvesi olduğu gibi, kâinatın gayesidir. Ve bundan anla ki, bu hayatın gayesini "rahatça yaşamak ve gafletli lezzetlenmek ve heveskârâne nimetlenmektir" diyenler, gayet çirkin bir cehaletle, münkirâne, belki de kâfirâne, bu pek çok kıymettar olan hayat nimetini ve şuur hediyesini ve akıl ihsanını istihfaf ve tahkir edip dehşetli bir küfran-ı nimet ederler. -------------- Sözler/Yirmi Üçüncü Söz / İkinci Mebhas Şu hakikati, bir vakıa-i hayaliyede şöyle bir temsilde gördüm ki: Ben büyük bir şehre giriyorum. Baktım ki, o şehirde büyük saraylar var. Bazı sarayların kapısına bakıyorum; gayet şenlik, parlak bir tiyatro gibi nazar-ı dikkati celb eder, herkesi eğlendirir bir cazibedarlık vardı. Dikkat ettim ki, o sarayın efendisi kapıya gelmiş, itle oynuyor ve oynamasına yardım ediyor. Hanımlar yabanî gençlerle tatlı sohbetler ediyorlar. Yetişmiş kızlar dahi çocukların oynamasını tanzim ediyorlar. Kapıcı da onlara kumandanlık eder gibi bir aktör tavrını almış. O vakit anladım ki, o koca sarayın içerisi bom boş, hep nazik vazifeler muattal kalmış, ahlâkları sukut etmiş ki, kapıda bu sureti almışlardır. Sonra geçtim, bir büyük saraya daha rast geldim. Gördüm ki, kapıda uzanmış vefadar bir it ve kaba, sert, sakin bir kapıcı ve sönük bir vaziyet vardı. Merak ettim, niçin o öyle, bu böyle? İçeriye girdim. Baktım ki, içerisi çok şenlik. Daire daire üstünde, ayrı ayrı nazik vazifelerle saray ehli meşguldürler. Birinci dairedeki adamlar, sarayın idaresini, tedbirini görüyorlar. Üstündeki dairede kızlar, çocuklar ders okuyorlar. Daha üstünde hanımlar, gayet lâtif san'atlar, güzel nakışlarla iştigal ediyorlar. En yukarıda efendi, padişahla muhabere edip halkın istirahatini temin için ve kendi kemâlâtı ve terakkiyâtı için, kendine has ve ulvî vazifelerle iştigal ediyor gördüm. Ben onlara görünmediğim için, yasak demediler, gezebildim. Sonra çıktım, baktım. O şehrin her tarafında bu iki kısım saraylar var. Sordum. Dediler: "O kapısı şenlik ve içi boş saraylar, kâfirlerin ileri gelenlerinindir ve ehl-i dalâletindir. Diğerleri, namuslu Müslüman büyüklerinindir." Sonra bir köşede bir saraya rast geldim. Üstünde "Said" ismini gördüm. Merak ettim. Daha dikkat ettim, suretimi üstünde gördüm gibi bana geldi. Kemâl-i taaccübümden bağırarak aklım başıma geldi, ayıldım.