У нас вы можете посмотреть бесплатно (89) 28.Söz/4, Sh 176 | Cennette binlerce köşk ve hûri ihsan edilmesine ne ihtiyaç var, ne demektir? или скачать в максимальном доступном качестве, видео которое было загружено на ютуб. Для загрузки выберите вариант из формы ниже:
Если кнопки скачивания не
загрузились
НАЖМИТЕ ЗДЕСЬ или обновите страницу
Если возникают проблемы со скачиванием видео, пожалуйста напишите в поддержку по адресу внизу
страницы.
Спасибо за использование сервиса ClipSaver.ru
Sayfa 176 Suâl: Ehâdîs-i şerîfede denilmiştir ki: “Bazı ehl-i cennete, dünya kadar bir yer veriliyor. Yüz binler kasır ve yüz binler hûri ihsân ediliyor. Bir tek adama bu kadar şeylerin, ne lüzûmu var? Ne ihtiyacı var? Nasıl olabilir? Ve ne demektir?” Elcevab: Eğer insan, yalnız câmid bir vücûd olsa idi veyahud yalnız mideden ibâret nebâtî bir mahlûk olsa idi veyahud yalnız mukayyed, ağır ve muvakkat ve basit bir zât-ı cismâniye ve bir cism-i hayvânîden ibâret olsa idi, öyle çok kasırlara, çok hûrilere lâyık ve mâlik olmazdı. Fakat insan, öyle câmi‘ bir mu‘cize-i kudrettir ki, hatta şu dünyâ-yı fânîde, şu kısa bir ömürde, şu inkişâf etmemiş bazı letâifinin ihtiyacı cihetiyle, bütün dünyanın saltanatı, serveti ve lezâizi verilse, belki hırsı tok olmayacaktır. Halbuki ebedî bir dâr-ı saadette nihâyetsiz isti‘dâda mâlik, nihâyetsiz ihtiyaçlar lisânıyla, nihâyetsiz arzular eliyle, nihâyetsiz bir rahmetin kapısını çalan bir insan, elbette ehâdîsde beyân olunan ihsânât-ı İlâhiyeye mazhariyeti ma‘kūldür ve haktır ve hakîkattir. Ve şu hakîkat-i ulviyeye bir temsîl dürbünü ile rasadedeceğiz. Şöyle ki: Bu dere bahçesi gibi, (Hâşiye) şu Barla bağ ve bahçelerinin her birinin ayrı ayrı mâliki bulunduğu halde, Barla’da gıdası i‘tibâriyle ancak bir avuç yeme mâlik olan her bir kuş, her bir serçe, her bir arı, “Bütün Barla’nın bağ ve bostanları benim nüzhetgâhım ve seyrângâhımdır” diyebilir. Barla’yı zabt edip dâire-i mülküne dâhil eder. Başkalarının iştirâki, onun bu hükmünü bozmaz. Hem insan olan bir insan diyebilir ki: “Benim Hâlikım, bu dünyayı bana hâne yapmış. Güneş benim bir lâmbamdır. Yıldızlar benim elektriklerimdir. Yeryüzü çiçekli miçekli halılarla serilmiş benim bir beşiğimdir” der, Allah’a şükreder. Sâir mahlûkātın iştirâki, onun bu hükmünü nakzetmez. Bil’akis mahlûkāt, onun hânesini tezyîn eder. Hânenin müzeyyenâtı hükmünde kalırlar. Acaba bu daracık dünyada insan, insaniyet i‘tibâriyle, hatta bir kuş dahi böyle bir daire-i azîmede bir nevi‘ tasarruf da‘vâ etse, cesîm bir ni‘mete mazhar olsa, geniş ve ebedî bir dâr-ı saadette ona beş yüz senelik bir mesâfede bir mülkihsân etmek, nasıl istib‘âd edilebilir? Hâşiye: Sekiz sene kemâl-i sadâkatle bu fakire hizmet eden Süleyman’ın bahçesidir ki, bir veya iki saat zarfında şu söz orada yazıldı. Sayfa 177 Hem nasıl ki, şu kesâfetli, karanlıklı, dar dünyada güneşin pek çok aynalarda bir anda aynen bulunması gibi, öyle de nûrânî bir zât, bir anda çok yerlerde aynen bulunması, On Altıncı Söz’de isbat edildiği gibi, meselâ, Hazret-i Cebrâîl Aleyhisselâm bin yıldızda bir anda, hem Arş’ta, hem huzûr-u Nebevîde, hem huzûr-u İlâhîde bir vakitte bulunması; hem Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm’ın haşirde bir anda ekser etkıyâ-yı ümmetiyle görüşmesi; ve dünyada hadsiz makamlarda bir anda tezâhür etmesi; ve evliyânın bir nevi‘ garibi olan abdâlların bir vakitte çok yerlerde görünmesi; ve avâmın rüyada bir dakikada bir sene kadar işler görmesi ve müşâhede etmesi; ve herkesin kalb, ruh, hayâl cihetiyle bir anda pek çok yerlerle temas edip alâkadârâne bulunması ma‘lûm ve meşhûd olduğundan, elbette nûrânî, kayıdsız, geniş ve ebedî olan cennette, cisimleri ruh kuvvetinde ve hıffetinde ve hayâl sür‘atinde olan ehl-i cennet, bir vakitte yüz bin yerlerde bulunup yüz bin hûrilerle sohbet ederek yüz bin tarzda zevk almak, o ebedî cennete, o nihâyetsiz rahmete lâyıktır. Ve Muhbir-i Sâdık’ın (asm) haber verdiği gibi, hak ve hakîkattir. Bununla beraber, bu küçücük aklımızın terâzisiyle, o muazzam hakîkatler tartılmaz. İdrâk-ı maâli bu küçük akla gerekmez. Zîrâ bu terâzi o kadar sıkleti çekmez. سُبْحَانَكَ لَا عِلْمَ لَنَٓا اِلَّا مَا عَلَّمْتَنَٓا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَل۪يمُ الْحَك۪يمُ رَبَّنَا لَا تُؤَاخِذْنَٓا اِنْ نَس۪ينَٓا اَوْ اَخْطَاْنَا اَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰي حَب۪يبِكَ الَّذ۪ي فَتَحَ اَبْوَابَ الْجَنَّةِ بِحَب۪يبِيَّتِه۪ وَبِصَلَاتِه۪ وَاَيَّدَتْهُ اُمَّتُهُ عَلٰي فَتْحِهَابِصَلَوَاتِهِمْ عَلَيْهِ عَلَيْهِ الصَّلَاةُ وَالسَّلَامُ اَللّٰهُمَّ اَدْخِلْنَا الْجَنَّةَ مَعَ الْاَبْرَارِ بِشَفَاعَةِ حَب۪يبِكَ الْمُخْتَارِ اٰم۪ينَ