У нас вы можете посмотреть бесплатно Kimdir Bu Alan Watts? Aklınızdan Hiç Çıkmayacak Bir Felsefe! или скачать в максимальном доступном качестве, видео которое было загружено на ютуб. Для загрузки выберите вариант из формы ниже:
Если кнопки скачивания не
загрузились
НАЖМИТЕ ЗДЕСЬ или обновите страницу
Если возникают проблемы со скачиванием видео, пожалуйста напишите в поддержку по адресу внизу
страницы.
Спасибо за использование сервиса ClipSaver.ru
“EVREN SENİNLE OYNUYOR” Bir an dur. Etrafına bak. Her şey hareket ediyor — rüzgâr, ışık, nefesin. Ve sen, tüm bu hareketin merkezindesin. Ama bu merkez… bir bedenin ortası değil. Bu merkez, farkında olan şeyin ta kendisi. Alan Watts, bir ömür boyunca bunu anlatmaya çalıştı: Evren, senden ayrı bir şey değildir. Sen, evrenin kendi kendine bakan, kendini dinleyen, kendini oynayan hâlisin. Her yıldız, her nefes, her düşünce, aynı bilinçten doğar. Watts, bunu anlatırken kimseyi ikna etmeye çalışmadı. Sadece insanlara bir şey hatırlattı: “Sen zaten bütünsün. Sadece unuttun.” Yirminci yüzyılın ortasında, dünya savaşların, teknolojinin ve tüketimin gölgesindeyken, Alan Watts bir fısıltı gibi yükseldi. Ve o fısıltı, bugün hâlâ yankılanıyor. Podcast’lerde, meditasyon uygulamalarında, kısa videolarda, belki bir Instagram reels’ında… Ama o sözler hâlâ aynı yere dokunuyor: Kendini arayan evrenin kalbine. ÇOCUKLUK VE ARAYIŞIN BAŞLANGICI Alan Watts, 1915 yılında, İngiltere’nin sessiz kırsalında doğdu. Sisli tepeler, gölgeli ormanlar, sabahın nemli toprağı… Doğa, onun ilk öğretmeniydi. Küçük Alan, çocukken manastırları, çan seslerini, rahiplerin sessiz yürüyüşünü izlerdi. Ama bu sessizliğin ardında bir gizem hissetti: “Neden insanlar Tanrı’yı uzak bir varlık olarak görüyor? Belki de Tanrı, tam burada nefes alıyor.” Annesi dindar bir Hristiyandı; babası ise pratik, dünyevi bir adam. İki dünyanın arasında büyüyen Alan, erken yaşta fark etti ki hakikat, ne kilisede ne de sokakta tamamen var. O, aralarında bir yerdeydi. Tıpkı nefes gibi: içeri girer, dışarı çıkar, ama kendisi hiçbir yere ait değildir. Ergenlik yıllarında, İngiltere’nin eski kütüphanelerinde Doğu metinlerine rastladı: Bhagavad Gita, Tao Te Ching, Zen hikayeleri… Ve o anda, içindeki bir ses şöyle dedi: “Bu, unuttuğum bir şeyi hatırlatıyor bana.” Doğu felsefeleri, Alan’a Tanrı’dan değil, birlikten bahsediyordu. Dualite yoktu. Günah yoktu. Sadece bilinç vardı — sürekli değişen, sonsuz bir nehir gibi akan bir varlık. DOĞU’NUN KAPISINI AÇMAK Watts, genç yaşta İngiltere’den ayrılıp Amerika’ya gitti. Bir rahip olarak başladığı yolculuk, kısa sürede bir sorgulama sürecine dönüştü. O artık inancın değil, deneyimin peşindeydi. San Francisco’daki manastırlarda Zen ustalarıyla tanıştı. Sessizlikte oturdu, bambu sopasının gölgesinde nefes aldı. Bir Zen ustası ona şöyle demişti: “Aydınlanmak istiyorsan, bırak aramayı.” Watts o an anladı: Gerçek bilgelik, bir şeyi bulmakta değil, onu zaten orada olduğuna fark etmekteydi. Yıllar sonra yazdığı The Way of Zen adlı kitabında şöyle diyecekti: “Zen, bir din değil, bir oyundur. Fakat bu oyun, evrenin en ciddi oyunudur.” Amerika, onun sözlerini anlamaya hazır değildi — ama özlüyordu. Çünkü modern insan, başarılar içinde kaybolmuştu. Tüketim, hız, üretim… Ama derinlerde herkes aynı şeyi hissediyordu: “Bir şey eksik.” Watts, o eksikliği kelimelere döktü: “Sen bir yabancı değilsin. Evren, seni senin kılığına girmiş hâlidir.”