У нас вы можете посмотреть бесплатно Kötü Kan - Arthur Rimbaud или скачать в максимальном доступном качестве, видео которое было загружено на ютуб. Для загрузки выберите вариант из формы ниже:
Если кнопки скачивания не
загрузились
НАЖМИТЕ ЗДЕСЬ или обновите страницу
Если возникают проблемы со скачиванием видео, пожалуйста напишите в поддержку по адресу внизу
страницы.
Спасибо за использование сервиса ClipSaver.ru
Kötü Kan, Arthur Rimbaud – Şiir Kaynak: Bütün Şiirleri, Arthur Rimbaud, Varlık Yayınları Çevirmen: Erdoğan Alkan __ Göğ gözüm, kuş beynim ve kavgadaki toyluğum Galyalı atalarımdan kaldı bana. Onlarınki kadar barbarca buluyorum kılığımı. Ama saçlarımı yağlamıyorum. Çağlarının en ahmak hayvan yüzücüleri ve ot yakıcılarıydı Galyalılar. Onlardan kalma bana: puta tapma, günah tutkusu; oy! bütün çirkeflikler, öfke, şehvet, —görkemli şehvet; —özellikle de yalan ve tembellik. Bütün uğraşılardan iğreniyorum. Ustalar da işçiler de, hepsi hödük, hepsi iğrenç. Bir el ha kalem tutmuş, ha saban! Ellerin çağı! —Asla ellerimle geçinmeyeceğim. Uşaklığın sonu yok. Dürüstlük dilencilikse ben yokum. Caniler iğdişler gibi tiksindiriyor beni; ben benim, el değmemiş, o kadar. Ama! tembelliğimi şimdiye dek yönlendirip sürdürecek kadar dilimi böylesine yalancı kılan kimdi? Hiçbir şeyden, kendi bedenimden bile yararlanmadan ve bir karakurbağasından daha başıboş, önüme gelen yerde yaşadım. Avrupalı bir tek aile kalmadı tanımadığım. —Benim ailem gibi her şeyi İnsan Haklarına borçlu aileleri demek istiyorum. —Her tür iyi aile çocuğunu tanıdım. * Fransa tarihinin herhangi bir döneminde geçmişim olsaydı! Ama nerdee!.. Aşağılık bir soydum hep, çok açık. Ayaklanmayı kavrayamıyorum. Yalnızca yağmalamak için ayaklanmıştı soyum: öldürmeyip saldıran kurtlar gibi. Kilisenin büyük kızı Fransa’nın tarihini anımsıyorum. Ben, köylü, ziyarete giderdim kutsal toprakları; kafamda Souab ovalarındaki yollar, Bizans görüntüleri, Kudüs’ün kale bedenleri: Kır perilerinin arasındayım ve birden yüreğimde Meryem inancı doğuyor, çarmıha gerilen İsa’ya acıyorum. —Güneşin kemirdiği bir duvarın dibinde, çömlek kırıkları ve ısırganlar üstüne oturmuş cüzzamlıyım. —Daha sonra ben, Fransa hizmetinde çalışan Alman süvarisi, kamp kurardım Almanya geceleri altında. Oy! yine: kırmızı bir düzlüğünde ormanın, yaşlı kadınlar ve çocuklarla dans ediyorum. Bildiğim yalnızca bu topraklar ve Hıristiyanlık. Kendimi hep o geçmişte görmek isterdim. Ve hep yalnız; kimsesiz; hangi dildi konuştuğum? Ne İsa’nın, ne de O’nun temsilcileri olan Derebeylerinin meclislerindeki ben’im. Kimdim geçen yüzyılda: yalnız bugün buluyorum kendimi. Ne göçebeler var artık, ne garip savaşlar. Her şeyi kapladı aşağılık soy —halk denen şeyi, usu, ulusu ve bilimi. Oy! bilim! Yeniden düzene kondu her şey. Beden ve ruh için —dua yerine, —tıp var, felsefe var, gözden geçirildi her şey, kocakarı ilaçları, halk türküleri. Ve hükümdarların eğlenceleri, yasakladıkları oyunlar! Coğrafya, kozmografya, mekanik, kimya!.. Bilim, yeni soyluluk! İlerleme! Dünya yürüyor! Neden dönmesin ki? Sayıların tansığı bu. Tin‘e gidiyoruz. Hiç şaşmaz, kehanet bu söylediğim, duyuyorum, açıklamaya kalksam zındıksın diyecekler, susmalı. * Kabarıyor yine zındık damarım! Tin yakın: neden yardım etmiyor bana İsa, yüreğime soyluluk ve özgürlük katarak? Yazık, vadesi doldu İncil’in! İncil! İncil. Bekliyorum Tanrı’yı oburca. Aşağılık soydanım oldum olası. İşte Armorique kıyılarındayım. Yansın akşamda kentler. Günüm doldu; gidiyorum Avrupa’dan. Yakacak ciğerlerimi deniz havası; yağızlaştıracak tenimi yitik iklimler. Yüzeceğim, ot döveceğim, avlanacağım ve de tütün içeceğim; kızgın demir gibi sert likörler içeceğim, —o sevgili atalarımın ateşin çevresinde yaptıkları gibi. Döneceğim, demir kollar ve demir bacaklarla, derim kararmış, gözlerim öfkeli: yüzümden okunacak güçlü bir soydan olduğum. Altınım olacak: aylak ve kaba olacağım. Sıcak ülkelerden dönen, vahşi sakatlara bile ilaç verip bakıyor kadınlar. Siyasete burnumu sokmacağım. Kurtulacağım. Şu an cehennemliğim, yurdumdan iğreniyorum. İyisi kumsalda sızıp bir uyku çekmek. * Gidemiyorum. Çirkefimi, aklım erdiğinden beri acılı köklerini böğrüme süren, —gökyüzüne yükselen, beni döven, yere çalan, sürükleyen çirkefi yüklenip şu yolları tepelim. Son kez, yine saf, yine çekingen kalmalı. Tamam. Tiksintilerimi, ihanetlerimi dünyaya taşımak yok. Haydi bakalım! yürüyün benimle, sırtımdaki yük, çöl, can sıkıntısı, öfke. Kime kiralasam kendimi? Hangi hayvana tapsam? Hangi mübareğe saldırsam? Hangi kalpleri kırsam? Hangi yalanı söyleyip dursam? —Hangi kanda yürüsem? En çok da şu yasalardan kendimi korumalıyım. —Yaşam katı, vurdumduymazlık kolay, —buruşmuş elinle kaldır kapağını tabutun, otur, boğul. Böylece ne yaşlılık derdi kalır, ne de tehlike korkusu: dehşet, Fransızların harcı değil. — Öylesine kimsesizim, oy! hangi ermiş olursa olsun, işte sunuyorum yetkinliğe can atan özlemlerimi ona. Ey özverim, yücelerden yüce iyilikseverliğim, şu ölümlü dünyada! De profundis Domine, kafayı mı üşüttüm ne! ....