У нас вы можете посмотреть бесплатно (15) 9.Mektup/2 | Kur'ân ahkâmına taraftar bazı dinsizler ve İslâm'a muhalif bazı müslümanlar. или скачать в максимальном доступном качестве, видео которое было загружено на ютуб. Для загрузки выберите вариант из формы ниже:
Если кнопки скачивания не
загрузились
НАЖМИТЕ ЗДЕСЬ или обновите страницу
Если возникают проблемы со скачиванием видео, пожалуйста напишите в поддержку по адресу внизу
страницы.
Спасибо за использование сервиса ClipSaver.ru
(15)Mektubat 1. Kısım 9. Mektup Sayfa 25-26. (Hayrat Neşriyat Osmanlıca Orijinal Nüsha) İSLAM NEDİR, İMAN NEDİR? dinsiz bir müslümanın ve İslamsız bir mü'minin hükmü nedir? AYRICA Dünya sevmeye değer mi? Duyguların ıslahı nasıl olmalı? Av. Ali KURT (14) • (14) 9.Mektup/1 | Keramet ve ikramın ... Peygamberimizin Hz. Zeynep ile Evliliği ve Çok Evliliğindeki Hikmetler Av. Ali KURT (12) • (12) 7.Mektup | Efendimiz (asm)'ın ço... Semâvatı Okumak Ve Risale-i Nur Hatveleri Av. Ali KURT (9) • (9) 4.Mektup | Dört esas: Terk-i düny... Râbian: Ulemâ-yı İslâm ortasında İslâm ve îmânın farkları çok medâr-ı bahsolmuş. Bir kısmı,“İkisi birdir” diğer kısmı, “İkisi bir değil, fakat biri birisiz olmaz” demişler. Ve bunun gibi çok muhtelif fikirler beyân etmişler. Ben şöyle bir fark anladım ki: İslâmiyet iltizâmdır. Îmân iz‘ândır. Ta‘bîr-i diğerle, İslâmiyet, hakka tarafgîrlik ve teslîm ve inkıyâddır. Îmân ise, hakkı kabul ve tasdîktir. Eskide bazı dinsizleri gördüm ki, ahkâm-ı Kur’âniyeye şiddetli tarafgîrlik gösteriyorlardı. Demek o dinsiz, bir cihette hakkın iltizâmıyla İslâmiyet’e mazhar idi. Dinsiz bir müslüman denilirdi. Sonra bazı mü’minleri gördüm ki, ahkâm-ı Kur’âniyeye tarafgîrlik göstermiyorlar, iltizâmLüzûmlu görme etmiyorlar. Gayr-i müslim bir mü’min ta‘bîrine mazhar oluyorlar. Acaba İslâmiyetsiz îmân medâr-ı necât olabilir mi? Elcevab: Îmânsız İslâmiyet sebeb-i necât olmadığı gibi, İslâmiyetsiz îmân da medâr-ı necât olamaz.فَلِلّٰهِ الْحَمْدُ وَالْمِنَّةُ Kur’ân’ın i‘câz-ı ma‘nevîsinin feyziyle Risâle-i Nûr mîzânları, dîn-i İslâm’ın vehakāik-i Kur’âniyenin meyvelerini ve neticelerini öyle bir tarzda göstermişlerdir ki, dinsiz dahi onları anlasa, tarafdâr olmamak kābil değil. Hem îmân ve İslâm’ın delil ve burhânlarını o derece kuvvetli göstermişlerdir ki, gayr-i müslim dahi anlasa, her halde tasdîk edecektir. Gayr-i müslim kaldığı halde îmân eder. Evet, Sözler Tûbâ-yı Cennet’in meyveleri gibi tatlı ve güzel olan îmân ve İslâmiyet’in meyvelerini; ve saadet-i dâreynin mehâsini gibi hoş ve şirin öyle neticelerini göstermişler ki, görenlere ve tanıyanlara nihâyetsiz bir tarafgîrlik ve iltizâm ve teslîm hissini verir. Ve silsile-i mevcûdât gibi kuvvetli ve zerrât gibi kesretli îmân ve İslâm’ın burhânlarını göstermişler ki, nihâyetsiz bir iz‘ân ve kuvvet-i îmân verirler. Hatta bazı def‘a, Evrâd-ı Bahâiye’de şehâdet getirdiğim vakit عَلٰي ذٰلِكَ نَحْيٰي وَ عَلَيْهِ نَمُوتُ وَ عَلَيْهِ نُبْعَثُ غَدًا dediğim zaman, nihâyetsiz bir tarafgîrlik hissediyorum. Eğer bütün dünya bana verilse, bir hakîkat-i îmâniyeyi fedâ edemiyorum. Bir hakîkatin bir dakika aksini farz etmek, bana gayet elîm geliyor. Bütün dünya benim olsa, bir tek hakāik-i îmâniyenin vücûd bulmasına bilâ-tereddüd vermesine nefsim itâat ediyor. وَ اٰمَنَّا بِمَٓا اَرْسَلْتَ مِنْ رَسُولٍ وَ اٰمَنَّا بِمَٓا اَنْزَلْتَ مِنْ كِتَابٍ وَ صَدَّقْنَا dediğim vakit, nihâyetsiz bir kuvvet-i îmân hissediyorum. Hakāik-i îmâniyenin her birisinin aksini aklen muhâl telakkî ediyorum. Ehl-i dalâleti nihâyetsiz ebleh ve dîvâne görüyorum. Senin vâlideynine pek çok selâm ve arz-ı hürmet ederim. Onlar da bana duâ etsinler. Sen benim kardeşim olduğun için, onlar da benim peder ve vâlidem hükmündedirler. Hem köyünüze, hususan senden Sözler’i işitenlere umumen selâm ediyorum. اَلْبَاق۪ي هُوَ الْبَاق۪ي Said