У нас вы можете посмотреть бесплатно Cumhuriyetçi geçinenler ve gerçekler - Zülal Kalkandelen или скачать в максимальном доступном качестве, видео которое было загружено на ютуб. Для загрузки выберите вариант из формы ниже:
                        Если кнопки скачивания не
                            загрузились
                            НАЖМИТЕ ЗДЕСЬ или обновите страницу
                        
                        Если возникают проблемы со скачиванием видео, пожалуйста напишите в поддержку по адресу внизу
                        страницы. 
                        Спасибо за использование сервиса ClipSaver.ru
                    
“En hafif rüzgârdan bile korunması lazım gelen yeni doğmuş yavrunun, onu beslediğini söyleyenler tarafından böyle hırpalanması caiz miydi?” Bu soru, Mustafa Kemal Atatürk’e ait. (Nutuk, Kaynak Yayınları, Kasım 2016, s.615) “Yeni doğmuş yavru” dediği, bir yönetim şekli olarak 29 Ekim 1923’te ilan edilen cumhuriyettir. Bu nitelemenin, cumhuriyet ilan edilmeden önce 29 Ekim günü öğleden sonra Meclis’te toplanan Halk Fırkası genel kurulunda konuşan Abdurrahman Şeref Bey’in şu sözlerine atıf yaptığı tahmin edilebilir: “‘Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir’ dedikten sonra, kime sorarsanız sorunuz, bu, cumhuriyettir. Doğan çocuğun adıdır. Ama bu bazılarına hoş gelmemiş, varsın gelmesin.” (s. 612) 1923’te yeni doğan çocuğu rüzgârda bırakanların derdi hilafeti korumaktı; bugün 102 yaşındaki çınara fırtınada darbe indirenlerin derdi ise Türkiye’yi emperyalizmin güdümünde konfederasyona sürükleyecek bir sürece sokmak. 1923’te hilafete sarılarak cumhuriyeti daha doğarken boğmaya çalışanlara karşı Mustafa Kemal’in mücadelesini bilmeyenler ya da ona karşı olanlar, 2025’te canlandırdıkları yeni Osmanlıcılık ve ümmet hayaliyle Türkiye’nin zeminini kaydırmak için çabalıyor. Oysa Atatürk’ün “hilafet makamına dört elle sarılmak mecburiyetinde bulunan bir idare şeklinin, bir cumhuriyet şekli olamayacağını anlayabilmek için de büyük bir zekâya lüzum olmadığını” söylemesi gibi bugün de yeni Osmanlıcılıkla palazlandırılan yayılmacılık ve ümmetçilik ile cumhuriyetçiliğin birbirine zıt olduğunu anlayabilmek için büyük bir zekâya gerek yok! Günümüzde siyasette kime sorsanız, kendisine cumhuriyetçi diyebilir. Nitekim çoğu, bugün Anıtkabir’e gidip ülkemizin kurucusuna saygı sunacak, TBMM’de kutlama resepsiyonuna katılacak. Ama her zamanki gibi gerçek, görünenlerden ibaret olmayacak. Kalemini yalnızca halkın yararı için kullanan gazeteciler ise o görüntülerin ardındaki gerçekleri halka açıklayacak. Bu noktada yine Nutuk’tan bir alıntıyla, Atatürk’ün de zamanında gerçekleri göstermek için nasıl çaba harcadığını anlatmak istiyorum. “Tanin başyazarı, kendisinin cumhuriyetçi olduğunu ilan etmişti. Fakat öyle bir cumhuriyetçi ki cumhuriyet idaresinin başında halife olarak Osmanlı hanedanı bulunacaktır. Yoksa yapılan hareket akıl ve hamiyet ile milliyet hissi ile zerre kadar bağdaşmazmış... Hilafeti, elimizden gitmesine zerre kadar imkân kalmayacak surette muhafazaya memur imişiz... Mevcudiyeti meydana çıkan tertibat neticesiz kalsın imiş... Efendiler, bu yazıların manası ve bu değerlendirmelerden maksat ne olduğu bugün kolaylıkla anlaşılmaktadır. Gelecek nesillerin, Türkiye’de cumhuriyetin ilanı günü, ona en merhametsiz bir surette hücum edenlerin başında, cumhuriyetçiyim iddiasında bulunanların yer aldığını görerek hayrette kalacağını asla farz etmeyiniz. Bilakis, Türkiye’nin aydın ve cumhuriyetçi evlatları, böyle cumhuriyetçi geçinmiş olanların hakiki zihniyetlerini tahlil ve tespitte hiç de tereddüt etmeyeceklerdir.” (s. 623) 1923 Devriminin niteliği ve ilkeleri göz önünde bulundurulduğunda; “Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir” ilkesini ayaklar altına alıp TBMM’yi bir partinin emrindeki onay kurumuna çevirenler... Tam bağımsızlık ilkesini unutup Türkiye’yi NATO’ya, AB’ye bağımlı hale getirenler... Emekçileri ezip kompradorları yüceltenler... Tarikatları ve cemaatleri destekleyenler... Devrim kanunu olan Öğretim Birliği Yasası’nı ve laikliği çiğneyenler... Öğretmenlerin yerlerde sürüklenip tekmelenmesine seyirci kalanlar... Cumhuriyetin tüm kamusal birikimini yerli ve yabancı sermayeye peşkeş çekenler... Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş tapusu Lozan’ı hedefe koyanlar... TBMM çatısı altında DEM grubunda terörist başı Öcalan lehine slogan atılmasına sessiz kalırken “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diyen teğmenleri ordudan atanlar cumhuriyetçi değildir! Evet, “cumhuriyetçi” geçinenlerin halkı nasıl aldattığını ortaya dökmek için bir an bile kuşku duymuyorum!