У нас вы можете посмотреть бесплатно TAHİRİ MUTLU BİLSEM Kİ BU HİZMETTE BİR TUĞLAM VAR... или скачать в максимальном доступном качестве, видео которое было загружено на ютуб. Для загрузки выберите вариант из формы ниже:
Если кнопки скачивания не
загрузились
НАЖМИТЕ ЗДЕСЬ или обновите страницу
Если возникают проблемы со скачиванием видео, пожалуйста напишите в поддержку по адресу внизу
страницы.
Спасибо за использование сервиса ClipSaver.ru
#bediüzzaman #saidnursi #risaleinur #hafızaliergün #tahirimutlu #risaleinursohbetleri #nurtalebeleri TAHİRİ MUTLU, İKİ AYAKLA BİR YOLA GİDİLİR Tahirî Mutlu 1930’lu yılların başında Bediüzzaman ismini duysa da dünya telaşından daireye katılamaz. 1935 yılında Atabeyli Nur Talebesi Küçük Lütfi’nin vefatından sonra Tahirî Mutlu sahne alacaktır. Küçük Lütfi toprağa verilirken Hafız Ali Ergün, Kuleönü’nde imamlık yapmakta olan Hafız Mustafa’ya Tahirî’yi gösterir: “Bak imam! Lütfü’nün yerini boş bırakmayalım. Tahirî, Lütfü’nün yerini alır. Bundan sonra hizmet adına burada bunu tanıyacağız.” Tahirî Mutlu o gün Risalelerin dünyasına adım atar. Yıllar sonra Denizli Mahkemesine sunduğu müdafaada da Hafız vesilesiyle Nurlarla tanıştığını ifade eder. “Be¬¬di¬üz¬za¬man Hazretlerini Kastamonu vilayetine gittikten sonra, müteveffa kardeşim Hafız Ali delaletiyle beş sene evvel tanıdım ve Nurlu eserlerden kısmen okudum ve yazdım.” Tahirî, Hafız’ın umutlarını boş çıkarmaz. Kısa zamanda güzel yazısı ve ihlâsıyla dikkatleri üzerine çeker. Evini Nur medresesine çevirerek ailesiyle hizmet eder. Tahirî o günleri hasretle yad eder. “O zaman bizim büyüğümüz Hafız Ali idi. Onun yanına gidip gelerek hizmeti öğreniyor ve yazmaya çalışıyorduk. Bu arada takip edilmesi gereken işlerim de vardı. Bu yüzden hâliyle hizmet aksıyordu. Bir gün Hafız Ali Ağabey’in yanına gittiğimde ‘Tahirî, iki ayakla bir yola gidilir!’ dedi. Ben de bunun üzerine gül tesisimizi sattım. Tezgâhları dağıttım. Tamamıyla kendimi hizmete verdim. İki kızım ve hanımla beraber evde mütemadiyen Risale yazmaya başladık. Evde iki sofra vardı. Birinin üzerinde Risale yazardık, biri de yanımızda dururdu, üzerinde yemek yerdik. Annem yemekleri hazırlardı. Biz kalemlerimizi bırakıp öteki masada yemeğimizi yer yemez yazmaya başlardık. Bu şekilde on takım külliyattan fazla yazdık.” Hafız Ali bir gün Tahirî’ye hâlini açar. “Tahiri! Bilsem ki benim de bu nur binasında makbul olmuş bir tuğlam var, sevincimden oynarım.” Oysa Hafız sevincinden oynayacak çok hizmetler yapmış, duvara çok tuğla koymuştur. Kur’an ve Risalelerin elle çoğaltılmasında ve matbaalarda basılmasında etkin rol oynamıştır. Tahirî ömrü boyunca Hafız’ın “Tahirî! İki ayakla ancak bir yolda yürünür.” sözünü sık sık anarak hizmetin her şeyden önce olduğunu etrafındakilere anlatır. Risale-i Nur’u Hafız Ali vasıtasıyla tanıdığından ve ondan çok istifade ettiğinden Üstad’ımızdan sonra en çok onun adını zikreder. Tahirî’nin belirttiğine göre Hafız çok vefalıdır. Köyünde vefat eden kim olursa olsun, üç gün ismen ona dua eder. Tahirî de ondan vefa dersi almıştır. O da bir vefa borcu olarak Nur dairesine girişine vesile olanların isimlerini dua defterine kaydedip daima onları hayırla, duayla anar. “Bu daireye dâhil olmama sebep, Hafız Ali ve Hafız Mustafa’dır. Onları her akşam sabah, ebeveynimden evvel duama dâhil ediyorum. Sonra ebe¬¬veynim ve başkaları gelir.” Peki, bizler bu nurlu daireye girmemize vesile olan kişileri dualarla anıyor muyuz? Onlardan emanet aldığımız bu hizmetin hakkını verebiliyor muyuz? Onlar, “İki ayakla ancak bir yolda yürünür.” diyerek yollara düştüler. Rablerinden başkasının sevgisini ve rızasını beklemediler. Şimdilerde bizler kelle koltukta, kefen boyunda yaşayan o bahtiyar insanlardan, o kutlu yolcuların yollarından ne kadar da uzağız. Rabbim o tertemiz, demir gibi sarsılmaz Hak yolcularının izlerinden gitmeyi, emanetlerini ehil ellere ulaştırmayı nasip etsin, şefaatlerine nail etsin. Âmin… Ruhlarına el-Fatiha…