У нас вы можете посмотреть бесплатно Allah, bir kalbi iman etmeye nasıl zorlar? / Kerem Önder или скачать в максимальном доступном качестве, видео которое было загружено на ютуб. Для загрузки выберите вариант из формы ниже:
Если кнопки скачивания не
загрузились
НАЖМИТЕ ЗДЕСЬ или обновите страницу
Если возникают проблемы со скачиванием видео, пожалуйста напишите в поддержку по адресу внизу
страницы.
Спасибо за использование сервиса ClipSaver.ru
Allah, bir kalbi iman etmeye nasıl zorlar? / Kerem Önder Hidayet nasıl gelir? Ateist, Deist, Kemalist, Faşist Mucize nedir? “Bu ayette ise, Hz. Peygamber (s.a.s)'in, onların imana girme hususundaki arzusunun fayda vermeyeceğini, delilleri izahta ve şüphelere verdiği cevapta titizlik göstermesinin hiçbir şey ifade etmeyeceğini, zira imanın, ancak Allah'ın yaratması, irâde etmesi, irşadı ve hidayeti ile gerçekleşeceğini, bunlardan biri olmadıkça imanın tahakkuk etmeyeceğini beyan buyurmuştur. Kâinatta Yalnız Allah'ın Dilediği Olur Alimlerimiz, kâinattaki her şeyin, Allah'ın meşî'eti (dilemesi) ile meydana geldiğine dâir görüşlerinin doğruluğuna bu ayeti delil getirerek şöyle demişlerdir: "Lev" (eğer) edatı, bir şey bulunmadığı için, diğer bir şeyinde olmayacağını ifâde eder. O halde ayetteki, "Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzündeki kimselerin hepsi topyekün elbette iman ederdi" buyruğu, bu dilemenin tahakkuk etmediğini, dolayısıyla yeryüzündeki insanların tamamının iman etmediklerini gösterir. Bu ise, Cenâb-ı Hakk'ın herkesin iman etmesini irâde etmediğine delâlet eder. 1) Kâfir, küfrüne kadirdir. Binâenaleyh o, imâna da kadir midir, değil midir? Eğer o, küfre kadir olup, imâna kadir değil ise, küfre kadir oluşu, kâfirliğini gerektirmiştir. O kudreti yaratan Allah Teâlâ olduğuna göre, o zaman "Allah o kimsede küfrü gerekli ve mecburî kılan bir kudret yaratmıştır" denilmesi gerekir. Bu durumda da, "Allah o kimsenin kâfir olmasını irâde etmiştir" denilmesi gerekir. Fakat Mu'tezile'nin de söylediği gibi, kuldaki o kudret, her iki zıdda da (yani hem iman etmeye, hem kâfir olmaya) elverişli ise, bu durumda iki taraftan birinin diğerine üstün gelmesi (ve seçilmesi), eğer bir müreccihe (tercih edene) dayanmıyorsa, bir müreccih olmaksızın bir tercih meydana gelmesi demek olur ki, bu bâtıldır. Yok eğer bu bir müreccihe dayanıyorsa, o müreccih ya kuldur, ya Allah Teâlâ'dır. Eğer kul ise, bu husustaki taksimat (ihtimaller) yeniden sözkonusu olur ve böylece teselsül lazım gelir. Teselsül ise imkânsızdır. Yok eğer o müreccih Allah Teâfâ ise, bu durumda, kulun kudreti, artı sebep, o küfrün meydana gelmesine yol açmış olur. Binaenaleyh kudretin de, sebebin de yaratıcısı Allah Teâlâ olduğuna göre, ilzam (hasmı susturacak durum) yine söz konusu olur. 2) Ayetteki "Eğer Rabbin dileseydi..." ifadesini, mecbur bırakan bir dileme manasına hamletmek caiz değildir. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.s), onlar için, âhirette fayda vermeyecek bir imanın tahakkuk etmesini istemiyordu. Bundan dolayı Allah Teâlâ, peygamberinin bu tür imanı gerçekleştirmeye kadir olmadığım bildirmiştir. Daha sonra Cenâb-ı Hak, "Eğer Rabbin dileseydi yeryüzündeki insanların hepsi, topyekün elbette iman ederdi" buyurmuştur. Binâenaleyh bu ayette bahsedilen iman ile, sözün yerinde ve muntazam olabilmesi için, faydalı olan imanın murad edilmiş olması gerekir, Ama bu lafzı, zorlayan ve mecbur kılan meşî'et (dileme) manasına hamletmek buraya uygun düşmez. 3) Bu mecbur kılıştan murad, Allah Teâlâ'nın ya o kimseye, gördüğünde fazlaca korkacağı ve dolayısıyla iman edeceği heybetli mucizeler göstermesiyle olur, ya da o kimsede imanı yaratmasıyla olur. Birinci ihtimal bâtıldır, çünkü Allah Teâlâ bundan önceki ayette, mucizeler getirmenin onlar için hiçbirşey ifâde etmeyeceğini beyan buyurmuştur. Bu da, "Üzerlerine Rabbinin azap vaadi hak olmuş bulunanlar yok mu, onlar isterse kendilerine her bir ayet gelmiş olsun, acıklı bir azab görecekleri zamana kadar iman etmezler " (Yunus. 96-97) ayetleridir. Yine Cenâb-ı Hak, "Eğer hakikaten biz onlara melekleri indirseydik, ölüler kendileriyle konuşsaydı, her şeyi de onlara karşı senin söylediklerine kefil ve şâhid getirseydik, onlar yine de, Allah dilemedikçe iman etmezlerdi" (Enam) buyurmuştur. Yok eğer ikinci ihtimal murad ediliyorsa, bu, imana mecbur kılma sayılmaz, aksine onlarda imanı yaratmaktan ibaret olmuş olur. Daha sonra "Allah onlarda imanı yaratmamıştır" denilir. Böylece bu, Allah'ın onlarda imanın tahakkuk etmesini dilemediğine delâlet etmiş olur ki işte bu, bizim mezhebimizin (ehl-i sünnet'in) görüşünün tâ kendisidir. Bil ki Allah Teâlâ bundan sonra, "Böyle iken sen, hepsi mü'min olsunlar diye, insanları zorlayıp duracak mısın?" buyurmuştur. Bu, "senin hiç kimse üzerinde tasarruf etme ve tesirli olma gücün yoktur" demektir. Bundan maksad, tesirli kudretin ve geçerli meşîetin, ancak Hak Subhânehû ve Teâlâ'ya âit olduğunu beyân etmektir.” Fahreddini Razi, Tefsir ÖĞRENCİ VE İMTİHAN - Kardeşim! Öğrencilik yaşamın boyunca öğrenmiş olduğun her şeyden hesaba çekildiğin gibi, yarın Hakk'ın divanında, doğumundan ölümüne kadar aldığın her nefesten de hesaba çekileceksin. Şu halde, fani ömründe, sana bir yön tayin edecek olan sorulara vereceğin cevaplara çalışmaktan çok; hayatı, ölümü ve hesap gününü yaratan Allah Teâlâ’nın soracağı sorulara vereceğin cevaplara çalışman, senin için daha hayırlı olacaktır…