У нас вы можете посмотреть бесплатно Münir Derman'ın (k.s.) Kabul Olunan Duası! (Münir Derman (k.s.)) или скачать в максимальном доступном качестве, видео которое было загружено на ютуб. Для загрузки выберите вариант из формы ниже:
Если кнопки скачивания не
загрузились
НАЖМИТЕ ЗДЕСЬ или обновите страницу
Если возникают проблемы со скачиванием видео, пожалуйста напишите в поддержку по адресу внизу
страницы.
Спасибо за использование сервиса ClipSaver.ru
Azizim… Bu sohbet, HAKK’a teslim olmuş insanların hâlinden bize düşen bir hâtırayı dile getirir. Dr. Münir Derman (k.s.) şöyle buyurur: “HAKK’a teslim olmuş insanların bize kalan hâtıralarından bir ses çıkar… haaaa bir ses! Bu sesi duymak gerek.” Bu ses, dış kulağın değil, gönlün duyacağı sestir. Bu ses, insanı ayıklığa, doğruluğa, dirliğe çağırır. Hazret bu sesleri anlatırken örnekler verir: “Bazı insanlar vardır, ateşe girer yanmaz. Hz. İbrahim gibi…” Ateş İbrahim’e dokunmaz; çünkü İbrahim ateşin sırrına ermiştir. Derman Hazretleri bunun sebebini şöyle anlatır: “Bu ateşin yakmazlığının sırrı, yakan şeyde erimektir.” Yani sen ateşi ayrı, kendini ayrı görmezsen, ateş seni yakamaz. Hak’ta eriyen için ateş rahmet olur. Hazret hemen yanında örnek verir: Ateşe tapan mecusinin bile elini muma süremeyişini anlatır ve şöyle der: “Hani senin tanrındı ateş? Muma el süremiyorsun!” Söz dönüp dolaşıp şu hakikate dayanır: Allah’ın dışına çıkıp başka güç arayan, kendi nefsinin karanlığına düşer. Hak’ta eriyen ise ateşin üstünden geçer. Hazret sonraki misalde derin bir ibret verir: “Benim tıpta bir hocam vardı… gözlüğünü arıyordu, gözünün üstündeydi.” Hakikati uzaklarda arayanın hâli, gözündeki gözlüğü arayan adam gibidir. Aradığını hep dışarda arar, içeride olduğunu bilmez. Sohbetin özü burada açılır: “Aha bunun gibi başka bir yerde arama oğlum, hepsi içinde!” Hazret burada şeytana da işaret eder ve net bir hüküm verir: “Şeytanı araya katma! Şeytanın zoru ile oldu demek İslâm dininde câiz değildir. İnsan imanını terk etmedikçe şeytan ona el süremez. Hadistir.” Bu söz insanı sorumluluğa çağırır. Suçu şeytana atan hakikatten kaçar. Hazret devam eder: “Cenâb-ı Allah nur ve zulmetten çekilmiş yetmiş bin perde arkasındadır.” Bu perdeler açılacak olsa, insan hakikatin şiddetiyle yanar. Bu nedenle: “İnsan bir mekândır… aslı la mekândır.” Camiler, ibadet yerleri bize bu gerçeği göstermek içindir. Namaz, saat doldurmak için değil, “dükkânı kapamak için”dir—yani dünya dükkânını kapayıp gönlün kapısını açmak için. Derman Hazretleri, “sefîl insan” tarifinde perdeleri bir daha aralar: “Sefil elbisesi yırtık olan değil… parayı mihrab yapan kişidir.” Bazısı da apartmanı mihrab yapar. İnsan neye yönelmişse, onun mihrabı odur. Hazret, insanın ölümü hatırlaması için şöyle bir misal getirir: “Nalları diklemeye başlayınca para bir şey etmez.” Ardından samur kürk örneğini verir: “Samur yirmi beş sene üzerinde taşındı, hayvanlıktan kurtulabildi mi?” Kürkün pahası insanı kurtarmaz. Değer, içteki cevherdedir. Hazret, sarhoş bir gencin hidayetini anlatır. Bu sahne, insana Allah’ın kudretini gösteren büyük bir işarettir: Sarhoş, çukura düşmüş, üstü başı kir içinde… Hazret onu hastaneye götürür, temizler. Sonra şöyle der: “İnşeallahu’r-Rahman, Allah seni bir Rahman çukuruna düşürür!” Azizim… o dua kabul olur. Bir zaman sonra o genç Hacca kolbaşı olarak gider. Döndüğünde yüzü nurlanmış hâlde gelir. Hayretle sorarlar ve Hazret şöyle der: “Allah istedikten sonra oğlum, neler olmaz!” Bu söz, sohbetin bütün özünü içinde taşır: Allah dilerse sarhoş hacı olur, bir damla kir denize düşüp kaybolur, kul kendini bulur. Hazret bundan sonra bir hikmet daha verir: Farenin aslandan korkmayışı… Ceylanın korkması… Çünkü farenin eti yoktur, ceylanın eti güzeldir. Bu misal aslında şunu anlatır: Sen neye tutunmuşsan, o seni korkutur. Nefsinin etini seven korkar, boşalan korkmaz. Perileri örnek verir: Onların kokuyla gıdalandığını anlatır ve şöyle der: “Bu lakırdı da âyât-ı gayr-ı mu’tâde gibidir. Sen evinde anla ne demek istediğimi.” Yani herkesin anlayacağı şey değildir; kalp gözü açıklık ister. Sonra Kızıldeniz misalini verir: “Musa’nın ümmetine cadde oldu Kızıldeniz… Firavun’un ümmetine mezar!” Aynı su, birine yol, birine ölüm. Aradaki fark ne? İmanla küfrün farkı. Hazret buradan cehenneme geçer: “Cehennem kâfirin ibadet yeridir. Orada zevk duyarlar.” Çünkü pislikle beslenen böcek, ballı baklavadan kaçar. Ve sohbetin son cümlesi şudur: “Sen dilinden Allah’ı bırakmadın mı, Kâbe kendi vücudundur. En mukaddes ibadet yeri insan vücududur.” Bu sohbet, insana sırrı, hakikati, rahmeti öğretir: • Hak dışarıda aranmaz. • Allah isteyince sarhoş hacı olur. • Ateş yakmaz, su boğmaz. • İnsan kendi bedeninde Allah’ın evini taşır. • Cehennem bile kâfir için ibadet yeridir, çünkü hakikat yapısı değişmez. • En büyük ibadet, insanın kendi nefsini toparlamasıdır. Bu metnin tamamı, Hazret’in dilinden dökülen şifadır.