У нас вы можете посмотреть бесплатно Atatürk'ün '57. Alay, Ben Gidiyorum' Emri Alman Generalleri Güldürdü — 4 Saat Sonra 15.000 İng... или скачать в максимальном доступном качестве, видео которое было загружено на ютуб. Для загрузки выберите вариант из формы ниже:
Если кнопки скачивания не
загрузились
НАЖМИТЕ ЗДЕСЬ или обновите страницу
Если возникают проблемы со скачиванием видео, пожалуйста напишите в поддержку по адресу внизу
страницы.
Спасибо за использование сервиса ClipSaver.ru
Atatürk'ün '57. Alay, Ben Gidiyorum' Emri Alman Generalleri Güldürdü — 4 Saat Sonra 15.000 İngiliz Geri Çekildi 25 Nisan 1915. Saat 03:00. HMS Queen Elizabeth, Ege Denizi.Bu, tarihi bir olayı eğitim amaçlı anlatan bir belgeseldir. İçerikte askeri strateji ve savaş unsurları bulunmaktadır.Denizin üzerinde, ayın son ışıkları titreşiyordu. Karanlık henüz tam olarak çekilmemişti ama ufukta, pembe bir şerit belirmeye başlamıştı. HMS Queen Elizabeth zırhlısının güvertesinde, İngiliz Akdeniz Seferi Kuvvetleri Komutanı General Sir Ian Hamilton duruyordu. Elli altı yaşında. Gür bıyıkları ağarmış. Sağ eli - eski bir Güney Afrika savaş yarası yüzünden - hafifçe titriyordu.Elindeki dürbünle Gelibolu Yarımadası'nın siluetini tarıyordu. Karanlık hâlâ hakimdi orada. Ama birkaç saat içinde, o karanlık alevlerle aydınlanacaktı.Yanında, Anzak Kolordusu Komutanı General William Birdwood duruyordu. Kırk dokuz yaşında. Uzun boylu. Kendinden son derece emin. Haritayı tekrar açtı - üçüncü kez o gece."Kabatepe kumsalı, Sir," dedi, parmağı haritada kaydı. "Geniş. Düz. Mükemmel bir çıkarma yeri. İki tümenimiz - on beş bin adam - sabah 04:30'da karaya çıkacak."Hamilton dürbünü indirdi. Birdwood'a baktı."İstihbarat ne diyor?"Birdwood gülümsedi. Kendinden emin bir gülümseme."Türkler bölgede minimal kuvvet bulunduruyor, Sir. Maksimum bir bölük. Yani yaklaşık yüz elli - iki yüz asker. Belki daha az.""Yüz elli mi?" Hamilton kaşlarını kaldırdı. "On beş bine karşı?""Evet, Sir. Türkler Balkan Savaşları'ndan beri toparlanamadılar. Moralleri düşük. Teçhizatları kötü. Liderlik zayıf." Birdwood haritaya tekrar baktı. "Conkbayırı'nı öğleye kadar alacağız. Akşama kadar Maydos'ta olacağız. İki gün içinde Gelibolu Yarımadası bizim."Hamilton sessizce düşündü. Deneyimli bir komutandı. Birçok savaş görmüştü. Ve bir şey öğrenmişti: aşırı güven, felaketin başlangıcıydı."Türkler hakkında başka bir şey var mı?" diye sordu.Birdwood dosyasını çıkardı. İnce bir rapor."5. Ordu Komutanı Liman von Sanders. Alman. Deneyimli. Ama elinde çalışacak malzeme yok. Türk askeri... şey, biliyorsunuz. Balkan Savaşı'nda nasıl dağıldıklarını herkes gördü."O sırada, Kıdemli Yüzbaşı Geoffrey Thompson yaklaştı. Elli yaşında. İstihbarat subayı. Yüzünde derin çizgiler - uykusuzluk ve stresin izleri."General, son raporlar."Hamilton aldı. Okudu."Türk 9. Tümeni Maydos bölgesinde. 19. Tümen Bigalı'da, ihtiyatta." Başını kaldırdı. "19. Tümen komutanı kim?"Thompson dosyasına baktı."Yarbay Mustafa Kemal, Sir. Otuz dört yaşında. Harbiye mezunu. Balkan Savaşı'nda Gelibolu'da görev yaptı. Rütbesi düşük ama... rapor diyor ki agresif. Çok agresif.""Tehlikeli mi?"Thompson duraksadı."Belirsiz, Sir. Genç. Tecrübesiz komuta kademesinde. Ama... istihbarat kaynakları diyor ki çok zeki. Ve... disiplin problemi var.""Disiplin problemi?""Emre itaatsizlik geçmişi. İttihat ve Terakki ile bağları var. Enver Paşa tarafından terfi ettirilmiş. Bazı kıdemli subaylar onu sevmiyor."Hamilton gülümsedi."Yani politik bir asker. İyi. Politikacılar savaş kazanamaz."Birdwood de güldü."Kesinlikle, Sir."Hamilton dürbünü tekrar kaldırdı. Denizde, onlarca nakliye gemisi sıralanmıştı. Otuz altı filika hazırdı. Her birisinde otuz-kırk asker. Gencecik çocuklar. Avustralya ve Yeni Zelanda'dan. Çoğu ilk savaşını görecekti."Onlara ne söylediniz?" diye sordu Hamilton."Gerçeği," dedi Birdwood. "Kolay bir çıkarma olacak. Türkler fazla direnmeyecek. Öğlene kadar bitecek."Hamilton sessiz kaldı. Denize baktı. Dalgalar hafifti. Hava sakindi. Mükemmel bir çıkarma günü."Umarım haklısınızdır," dedi yavaşça.Birdwood omuz silkti."Sir, matematiğe bakın. On beş bin bizim. İki yüz onların. Yedi yüz elli kiloluk toplarımız var. Onların en büyük topu ne? Belki yüz kiloluk? Donanmamız arkamızda. Onların? Hiçbir şey."Haklıydı. Kağıt üzerinde, bu bir katliamdan ibaretti. Türkler için.Ama savaş, kağıt üzerinde kazanılmaz.Aynı saat. Çanakkale, 5. Ordu Karargâhı.Mareşal Liman von Sanders, elli dokuz yaşında, Prusya aristokrasisinden, gri üniformalı, harita masasının başında eğilmişti. Yanında, Alman Genelkurmay Albayı Friedrich Kress von Kressenstein ve Türk Kurmay Başkanı Kâzım Bey duruyordu.Sanders'in önünde, Gelibolu Yarımadası'nın detaylı haritası uzanıyordu. Kırmızı işaretler - Türk birlikleri. Mavi işaretler - olası İngiliz çıkarma noktaları."Rapor ne diyor?" diye sordu Sanders, sesi aksansız Almanca.Kâzım Bey, kırk iki yaşında, yorgun gözlü, tercüman olmadan Almanca cevap verdi."Düşman donanması Arıburnu açıklarında yoğunlaşıyor. Ama aynı zamanda Seddülbahir'de de hareketlilik var. Ve Saros Körfezi'nde gösteriş hareketleri."Sanders parmağını haritada gezdirdi."Asıl çıkarma nerede olacak?""Kesin değil. Ama muhtemelen Seddülbahir. Stratejik olarak en mantıklı."Sanders başını salladı. Ama içi rahat değildi. Bir şey... yanlış hissediyordu."Kabatepe'de ne var?""9. Tümen'e bağlı 27. Alay'ın bir taburu. Yaklaşık sekiz yüz adam. Dağınık konuşlanmış.""Arıburnu?"Kâzım Bey haritaya baktı.