У нас вы можете посмотреть бесплатно Bugün Canan Geldi Bize - Loudingirra Özdemir (Chiang Mai, Tayland) или скачать в максимальном доступном качестве, видео которое было загружено на ютуб. Для загрузки выберите вариант из формы ниже:
Если кнопки скачивания не
загрузились
НАЖМИТЕ ЗДЕСЬ или обновите страницу
Если возникают проблемы со скачиванием видео, пожалуйста напишите в поддержку по адресу внизу
страницы.
Спасибо за использование сервиса ClipSaver.ru
BİR BUDİST TAPINAĞINDA YETMİŞ BİR GÜN (ÜÇÜNCÜ YAZI) Virajlı dağ yollarında, yarım saat kadar süren araba yolculuğundan sonra, Ajahn Sutep'in sözünü ettiği yere varmıştık. Şoförü arabada bırakıp, Ajahn Sutep'le beraber indik. Ormanın içinde, geniş bir düzlüğe karşı kurulmuş, ikisinin etrafı açık toplam üç baraka vardı. Tung ağacının yaprağından örülmüş koni çatıları, kalın bambu direkleri tutuyordu. Etrafı açık ve en büyük barakaya yöneldik. Yirmili yaşlarda iki kız bizi içeriye buyur edip ahşap bardaklarda taze mango suyu ikram ettiler. Biz, yer minderlerinde oturup etrafta başka yerleşimin olmadığı, el değmemiş izlenimi uyandıran manzaraya karşı mangolarımızı içerken, daha sonra kızların annesi olduğunu öğrendiğim yaşlı bir kadın, içeri girdi. Ufak bir Asyalı yüze sahip olmasına karşın, burnu bir zencininkinden farksız iri ve geniş delikliydi. Teni güneş yanıklarıyla doluydu, tırnakları küttü ve elleri çatlamıştı. Ajahn Sutep'i görür görmez, önünde wai (göğüs üzerinde avuç içlerinin birleştirilip başın hafifçe eğilmesi) yaptı. Ajahn Sutep, yerinden hızlıca doğrulup gözlerini sıkıca yumdu. Gözlerinin çevresinde derin kırışıklıklar toplanmıştı. İçinden dualar okuyor, belli belirsiz kıpırdayan dudaklarını, zaman zaman öne doğru büzüp nefesini yaşlı kadına üflüyordu. Bu durum bir dakika kadar devam ettikten sonra, yerlerine geçip Tay dilinde koyu bir sohbete koyuldular. Yaşlı kadın, bana selam vermediği gibi, Ajahn Sutep'le sohbetleri sırasında, başını bir kere dahi olsun benim oturduğum tarafa çevirmedi. Ajahn Sutep gitmek gitmek için ayaklanırken: "Bayan Ubon, bitkilerin dilinden çok iyi anlayan bir şamandır. Tüm yaşamı ormanlarda geçti." dedi ve sağdaki barakanın duvarında asılı, farklı kültürlere ait enstrümanları göstererek: "Çalamadığı müzik enstrümanı yoktur. Yarın akşam müzisyen dostlarıyla birlikte ormanda bir ritüel düzenleyecek. Seni yarınki ritüele enstrümanınla katılmaya davet ediyor." dedi. Bayan Ubon, başını benden yana çevirdi. Bakışlarımız ilk kez buluşmuştu. Bu fırsatı kaçırmadım. Gülümseyip teşekkür ettiğimi gösterir biçimde başımı eğdim. Bayan Ubon, yüzünde hiçbir ifade belirmeden, bakışlarını üzerimden çekti. Ajahn Sutep sevinçli görünüyordu: "Bayan Ubon birikimli ve tecrübeli bir şamandır. Yarınki ritüel, unutamayacağın deneyimlerden birisi olacak." dedi ve bir Bayan Ubon'a bir de bana bakarak: "Ayrıca Bayan Ubon'un çevresi çok geniştir. Yarın burada birbirinden değerli müzisyenlerle tanışma fırsatın olacak." diye ekledi. Ajahn Sutep'in arkasından dışarı çıktım. Eşyalarımı arabadan aldığım sırada: "Bayan Ubon'nun sana vereceği tavsiyelerin dışına çıkma. Özellikle yarınki ritüele kadar, çantanda eğer abur cubur, kahve gibi şeyler varsa hiçbirini tüketmemelisin." diye beni uyardı. Sesi her zamanki gibi pürüzlüydü. Sağlıklı ve daha derin bir deneyim için, başta hayvansal gıda olmak üzere, doğal olmayan katkı maddelerinin kullanıldığı gıdaların ritüelden en az üç dört gün önce tüketilmesinin bırakılması gerektiğini, geçmiş yıllarda, Kızılderili Şaman kabileleri arasında yaşadığım için biliyordum. Ayrıca da çantamda yiyecek taşıma gibi bir alışkanlığım yoktu. "Tamam." dedim. Araba, ardında büyüyen bir toz bulutu bırakarak ağaçların içinde kayboldu. Ajahn Sutep'le tanışmamızın üzerinden yaklaşık iki ay geçmişti. Bu süre zarfında zaman zaman birlikte uzun yolculuklara çıkıp ülkenin dört bir yanındaki etkinliklere katıldık. Bu yolculuklarda kimi zaman bir tapınağın misafirhanesinde, kimi zaman da bir pansiyonda konaklıyorduk. Bugün ise, ilk defa ayrılıyorduk. Tek bir gün bile moralinin bozuk olduğuna veya bir şeye kızıp sinirlendiğine şahit olmadım. Yaklaşık bir hafta önce kendisinden iki yaş küçük ve ailesinden arda kalan son yakınını, kardeşini, kaybetmişti. On iki saat süren bir tren yolculuğuyla cenaze töreninin yapıldığı şehre beraber gidip geldik. Ne yolculukta ne de cenazenin kaldırılması esnasında, yüzünde tek bir hüzün veya üzüntü ifadesi görmüştüm. Döndükten birkaç gün sonra, kardeşinin vefatının bahsi geçtiği bir ortamda, Ajahn Sutep'in cenazedeki halini kastederek: "Mutat bir etkinliğe gidiyor gibiydin. Ağlamayı geçtim, her zamanki neşenden bile ödün vermemiştin." demiştim. Ortamda, emekli olduktan sonra, misyonerlik faaliyetleri kapsamında Tayland'ta yaşamını sürdüren Amerikalı Evangelist bir rahip vardı. Evangelist rahip bu sözüm üzerine güldü ve: "Sen daha Ajahn Sutep'i tanımıyorsun. O çok özel bir Budisttir." dedi. Ajahn Sutep gözleri iyice kayboluncaya kadar güldü ve konuşurken her zaman yaptığı gibi, iki elinin parmak uçlarını, vurgulamak istediği noktalara dikkat çekmek istercesine birleştirip açarak: "Bağlılığın bedeli; er veya geç keder, ızdırap ve korkudur." dedi. YAZININ DEVAMI YORUMDA.