У нас вы можете посмотреть бесплатно Dostum Dostum - Ruba Nasr & Loudingirra Özdemir (Kuala Lumpur, Malezya) или скачать в максимальном доступном качестве, видео которое было загружено на ютуб. Для загрузки выберите вариант из формы ниже:
Если кнопки скачивания не
загрузились
НАЖМИТЕ ЗДЕСЬ или обновите страницу
Если возникают проблемы со скачиванием видео, пожалуйста напишите в поддержку по адресу внизу
страницы.
Спасибо за использование сервиса ClipSaver.ru
100 ÜLKEDE 100 TÜRKÜ ÇIĞIRMAK KABİLESİNDEN KOVULANLAR (Hikâyede sözü edilen Arifa'nın, türküyü söyleyen Ruba Nasr ile kesinlikle hiçbir ilgisi yoktur.) "Başörtülü halinle, kırklı yaşlarda gösteriyorsun." demekten kendimi alamadım; fakat hemen sonra, yaptığım patavatsızlık yüzünden içten içe pişmanlık duymaya başladım. "Kırklı yaşlara çok bir şey kalmadı zaten." dedi gülerek. Arifa'yı hâlâ yirmili yaşlarda zannediyordum. Bu yüzden, onun son cümlesini çok ciddiye almadım. Arifa, bunu sezmiş olacak ki: "Şu an, otuz yedi yaşındayım." diye ifadesini netleştirme ihtiyacı duydu. Deminki pişmanlığım, yerini şaşkınlığa bıraktı. Bunun üzerine, kocası ve üç kızıyla birlikte çekinmiş olduğu diğer fotoğraflara uzanıp onları önüme koydu. Şaşkınlığım iyice artmıştı. "Peki, nerdeler şimdi?" diye sordum. "Büyük ve ortanca, babalarıyla birlikte Belçika'da yaşıyorlar." dedi. "Meryem ise, benimle birlikte. Şu an okulda. Akşam onu almaya gittiğimizde onunla tanışırsın." Meryem, sekiz - dokuz yaşlarındaydı. Okuldan gelir gelmez odasına kapanırdı. Yalnızca, sabahları okula gitmek üzere yaşanan hareketlilikten, onun varlığı hissedilirdi. Bu yaşlarda bir çocuk, böylesine sessiz bir yalnızlıkta vakit geçirmekten nasıl bir zevk duyuyor olmalıydı ki, onu aramıza davet etmek için odasına her girdiğimde, beni tekme tokat odasından kovuyordu. Annesine kalırsa, onunla hiç ilgilenmemem gerekiyordu. Meryem'i bu davranışa iten şeyin, ilgisizlik olduğunu söylediğimde ise, her şeye bir sözü olan annesi, soğuk ve umursamaz bir yüz ifadesiyle konuyu geçiştirirdi. Arifa, üç çocuklu bir anne görüntüsünden kurtulmuş, yirmili yaşlarda bekar bir kıza evrilmişti. Zamanın yıpratıcı etkisi; vücudunda adeta tersine işlemiş, ruhuna ise derinlik katmıştı. Sıkı ve pürüzsüz teni, doğal ve bakımlı dişleri, hâlâ canlılığını yitirmemiş siyah düz saçlarıyla, yüzünde, baktıkça kendini belli eden bir güzellik vardı. 18. yüzyılda yaşamış bir Fransız romantiği tutkusuyla, içinde bulunduğu politik ve toplumsal düzenin aleyhine nutuklar atıp dururdu. Bu haliyle, bazen, felsefe dersinden henüz çıkmış kafası karışık bir lise öğrencisini andırıyordu. Vücudunun değişik bölgelerinde yakın zamanlarda yaptırdığı dövmelerini, gözlerindeki çocuksu bir sevinçle bana gesteriyor; yaptıracağı yeni dövme figürleriyle ilgili sık sık fikrimi soruyordu. Arifa geleneksel muhafazakar bir ailede yetişmiş, üniversite eğitimini hukuk üzerine almıştı. Çin asıllı Malezyalılara ait bir hukuk bürosunda, boşanma davalarına bakıyordu. Ülkede, medeni hukuk sistemi şariata dayandığı için, Kuran ve sünnet termilojisine hâkimdi. Son zamanlarda, artan bir şekilde, şeriatın sivil mahkemeleri de etkisi altına almasımdan sık sık yakınıyordu. Bir keresinde, "Bireysel özgürlüklerin karşısında olan gelenekçi toplum, şimdi bu sistemden aldığı cesaretle mahalle baskısını iyice arttırdı." demişti. Arifa, Faslı bir adamla on yıl süren evliliğini, birkaç yıl önce bitirmişti. Görücü usulüyle gerçekleşen bu evlilik tecrübesi, Arifa'nın yaşadığ dönüşümün temel sebeplerinden bir tanesiydi: "Düşünebiliyor musun, eski eşim Arap kültürünün tüm bağnazlığını üzerinde taşıyan, ataerkilliğin kutsandığı bir aileden geliyordu. Evliliğimizin ilk yılları, ona itaat etmekle geçti. Allah'ın rızasına uygun olduğuna inandığım bu yaşantıda, bir zaman sonra çelişkiler farketmeye başladım." Sanılanın aksine, Malezya din ve sekülerizmin uyum içinde yaşandığı örnek bir müslüman ülke değildi. Anayasada, Malay sayılmanın ilk şartı, müslüman olmaktı. Medeni hukuk şeriattan oluştuğu için, kadınların gayrimüslimlerle evlenmesi, doğal olarak yasaktı; fakat şeriat mahkemeleri, anayasadaki "Herkes dilediği dini seçmekte ve yaşamakta özgürdür." maddesinden hareketle, din değiştirip bir yabancıyla evlenmek isteyen Malay kadınların önüne bir yığın engel çıkarıyordu. Arifa: "Hukukî yollarla bir şekilde bu engelleri aşmak mümkün; fakat toplumdan dışlanmayı bir kadın olarak çok az kişi göze alabiliyor." diye sık sık yakınırdı. Arifa, gelişmiş sosyal becerileri sayesinde, sohbet ortamlarında, dünyayı diğer insanların gözünden görebildiğini karşı tarafa rahatlıkla hissettirebiliyordu. Duygusal zekası yüksek insanların sahip olduğu bu becerileri sayesinde, girdiğimiz her ortamda, bir çekim merkezine dönüşmesine hayranlıkla tanıklık ederdim. Karşı konulmaz bir çekiciliği vardı. Onu bazen kıskandığım bile olurdu. Benimkisi, tam olarak kıskançlık mıydı, bilmiyorum —çünkü uzun zamandır sahiplenme ve ait olma duygusunun beni terk ettiğini zannediyorum— ama ortamdaki hemcinslerimin, onunla erkeklik içgüdüleri üzerine yükselen yapay bir iletişim kurma çabalarından aşırı rahatsız oluyordum. Bu yüzden, Malezya gibi kapalı toplumlarda kızlı erkekli ortamlarda bulunmaktan genellikle kaçındım. DEVAMI YORUM KISMINDA.