У нас вы можете посмотреть бесплатно nisa suresi sayfa 88 şiirsel bir tarzda yorumlama или скачать в максимальном доступном качестве, видео которое было загружено на ютуб. Для загрузки выберите вариант из формы ниже:
Если кнопки скачивания не
загрузились
НАЖМИТЕ ЗДЕСЬ или обновите страницу
Если возникают проблемы со скачиванием видео, пожалуйста напишите в поддержку по адресу внизу
страницы.
Спасибо за использование сервиса ClipSaver.ru
KURANI KERİM MUHTASAR MEALİ KAYNAK HAYRAT NEŞRİYAT NİSA SURESİ 88. SAYFASI 66-74 AYETLERİNİN MUHTASAR MEALİ 66. Hâlbuki şübhesiz ki biz onlara (münâfıklara): “Nefislerinizi öldürün!” veya “Yurtlarınızdan çıkın!” diye (öncekilere olduğu gibi çok ağır bir külfeti üzerlerine) yazsaydık, içlerinden pek azı müstesnâ, bunu yapmazlardı. Böylece gerçekten onlar, o nasîhat edilegeldikleri (ve güçlerinin yettiği) şeyleri yapsalardı, elbette kendileri için hayırlı ve (îmanlarını) takviye cihetiyle daha sağlam olurdu. 67. O zaman elbette onlara, tarafımızdan (pek) büyük bir mükâfât da verirdik. 68. Ve elbette, onları dosdoğru bir yola hidâyet ederdik. 69. O hâlde kim Allah’a ve Resûl’e itâat ederse, işte onlar; Allah’ın kendilerine ni‘met verdiği peygamberler, sıddîklar, şehîdler ve sâlih kimselerle berâberdirler. Hem işte onlar, ne güzel arkadaştırlar!(1) 70. Bu lütuf, Allah’dandır! (Ona mazhar olanı) hakkıyla bilici olarak da Allah yeter! 71. Ey îmân edenler! (Düşmana karşı) tedbîrinizi alın da ayrı ayrı bölükler hâlinde savaşa çıkın veya (gerekirse) hep berâber seferber olun! 72. Hiç şübhesiz içinizden öyleleri de vardır ki, (cihâda karşı) mutlakā ağır davranacaktır. Fakat size bir musîbet isâbet ederse: “Allah bana lûtfetti de onlarla berâber hazır bulunmadım” der. 73. Ve eğer size Allah’dan bir lütuf gelirse, sanki sizinle kendisi arasında hiçbir tanışıklık olmamış gibi, (sırf elde edemediği menfaatten dolayı) şübhesiz ki: “Keşke ben de onlarla berâber olsaydım da büyük bir kazanca erseydim!” diyecektir. 74. Öyle ise, dünya hayâtını âhiret karşılığında satan (o bahtiyar)lar(2) Allahyolunda savaşsınlar! Artık kim Allah yolunda savaşır da öldürülür veya gālib gelirse, bunun üzerine ileride ona (pek) büyük bir mükâfât vereceğiz.(3) 1- “Evet, مِنَ النَّبِيّ۪نَ [peygamberler] nasıl ki sarâhatle (açıkça) Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm’a bakıyor. وَالصِّدّ۪يق۪ينَ [sıddîklar] fıkrasıyla Ebû Bekri’s-Sıddîk (ra)’a bakıyor. Hem Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm’dan sonra ikinci olduğuna ve en evvel yerine geçeceğine işâret ettiği gibi, وَالشُّهَدَٓاءِ [şehîdler] kelimesiyle Hazret-i Ömer’i, Hazret-i Osman’ı, Hazret-i Ali’yi Rıdvânullâhi Aleyhim Ecmaîn’i berâber ifâde ediyor. Hem üçü, Sıddîk’tan sonra nübüvvetin hilâfetine mazhar olacaklarını (halîfe olacaklarını) ve üçü de şehîd olacaklarını, fazîlet-i şehâdetleri de sâir fezâillerine (fazîletlerine) ilâve edileceğini işâret ediyor ve gaybî bir sûrette ifâde ediyor (gelecekten haber veriyor). وَالصَّالِح۪ينَ [sâlih kimseler] kelimesiyle Ashâb-ı Suffe, Bedir, Rıdvân gibi mümtâz zevâta (seçkin zâtlara) işâret ederek وَحَسُنَ اُولٰٓئِكَ رَف۪يقاً [İşte onlar, ne güzel arkadaştırlar!] cümlesiyle, ma‘nâ-yı sarîhiyle (açık ma‘nâsıyla) onlara ittibâa (tâbi‘ olmaya) teşvîk ve Tâbiînlerdeki tebaiyeti (tâbi‘ olma vasfını) çok müşerref ve güzel göstermekle, ma‘nâ-yı işârîsiyle (işâret ettiği ma‘nâsıyla) hulefâ-i erbaanın (dört halîfenin) beşincisi olarak اِنَّ الْخِلَافَةَ بَعْد۪ي ثَلَاثُونَ سَنَةً [Şübhesiz ki benden sonra hilâfet, otuz senedir] hadîs-i şerîfinin hükmünü tasdîk ettiren müddet-i hilâfetinin (halîfelik süresinin) azlığıyla berâber, kıymetini azîm (çok büyük) göstermek için ma‘nâ-yı işârîsiyle Hazret-i Hasan Radıyallâhü Anh’ı gösterir.” (Lem‘alar, 7. Lem‘a, 28-29) 2- Dünya hayâtını âhiret karşılığında satmak hakkında bakınız; (sahîfe 30, hâşiye 6; sahîfe 12, hâşiye 2; sahîfe 203, hâşiye 2) 3- “Bir nefer (asker), bir saat işkence altında şehîd edilse, öyle bir mertebeyi bulur ki, on sene başkası çalışsa, ancak o mertebeyi bulur. Eğer o nefer şehîd olduktan sonra ona sorulabilse: ‘Az bir şey ile pek çok şeyler kazandım!’ diyecektir.” (Mektûbât, 15. Mektûb, 45)