У нас вы можете посмотреть бесплатно “İki mafyanın ortak arzuladığı kadınsındır// Jungkook ve Taehyung ile hayal et// Seri 2/3” • Amara или скачать в максимальном доступном качестве, видео которое было загружено на ютуб. Для загрузки выберите вариант из формы ниже:
Если кнопки скачивания не
загрузились
НАЖМИТЕ ЗДЕСЬ или обновите страницу
Если возникают проблемы со скачиванием видео, пожалуйста напишите в поддержку по адресу внизу
страницы.
Спасибо за использование сервиса ClipSaver.ru
📌Oppacı değilim. 📌Smut değildir. 📌Hikaye bana aittir. 📌Yazım yanlışları için kusura bakmayın. 📌Beğendiyseniz, abone olmayı ve yorum yapmayı unutmayın. 📌Pinterest: Nepentheme ——————————————————————————— Tae (32) Jeon (30) Chica Rosso (27) PART 3 İÇİN 870 ABONE❗️ Hikaye^^ Chica’dan~ Yağmur boşalırcasına yağmaya başlamıştı. Her yağmur, kaderinde bir şeyleri barındırıyor gibi, yağıyordu. Ağaç dallarından, kaldırım taşlarına düşüyor, ardında sonsuzluğun ince ipinde kuruyana kadar kayboluyordu. Buna varolan her şey yok olur ama yok olan hiçbir şey varolamaz denilirdi. “Bu ne demek Chica?” dediğinde, camı izleyen Jeon’un gövdesini izliyor ve tepkisini yağmur damlaları ile süslenmiş şeffaf olan camdan izlemeye çalışıyordum. “Tae’yi mi çağırdın?” “Ne?” dediğimde, ahşap sandalyeden hızla kalkıp bakışlarımı dışarıya doğru uzattım. Tae, yağmurun altında ıslanmış kahverengi deri ceketiyle, yavaş adımlarla buraya doğru yaklaşırken, Jeon gözlerini kıstı. “Onunla sadece konuştuğunuzu söylemiştin, değil mi?” “Evet.” “O halde, burada olduğumuzu nereden biliyor? Kahretsin, bunu hiç işin içine katmadım.” Ona sadece baktım. “Jeon,” dedim sessizce Tae’nin gelişini izlerken, gözleriyle yan bir bakış attıktan sonra bana baktı. Sanki yüzünde yüm yapbozları birleştirmiş bir aydınlanma yaşarken, inanamayarak bana baktı. “Onu seçtin değil mi? O yüzden burada.” Sustum. “Neye şaşırdıysam?” diyerek ahşap ve eskimiş olan bir gecekondunun içerisinde kendi zayıflığına yenilmiş gibi bir hal aldı. “Onu seçeceğin o kadar barizdi ki. Onu seçeceksin, seçecektin. Hep onu seçtin. Hep onun kollarına gittiğinde huzura erdin. Benden hep korktun, değil mi?” “Evet korktum, tamam mı? Senin için sadece bir takıntıyım çünkü Jeon. En yakın arkadaşındı o. Beni, seninle tanışırken nasıl umut doluydu biliyor musun? Senden söz ediyordu. Senin bana takıntılı olmayacağından o kadar emindi ki, yalnız hissetmemen için her şeyi yaptı, ama sen benim gibi bir hiç uğruna tüm arkadaşlığınızı mahvettin. Nasıl yapabildin söylesene?” “Bunun benim suçum olduğunu mu söylüyorsun, Chica?” dediğinde, kaşlarımı çattım. Sanki kelimeler, dudaklarının arasından bilinçsizcr dökülmüş gibiydi. Öyle ki ne söylediğinin bile farkında değildi. “Yanlış yoldan ilerliyorsun Jeon.” “Bu yaptığımın yanlış olduğunu bilmiyor muyum sanıyorsun, he?” viski şişesini eline aldığı gibi, evin bir köşesine doğru attı ve kırılan cam parçalarının hepsi bir köşeye dağıldı. Dağılan cam parçalarının küçükleri, ayak ucuma kadar geldi ve öylece önümde durdu. “ Yol, benim yolum, yanlış benim yanlışım. Seni ilgilendiren hiçbir şey yok.” “O kadar basit konuşuyorsun ki, her şey senin için bu kadar kolay mı? Seninle tanıştığımda cidden arkadaş olabileceğimizi hissettim, her şeyden öte, hayatımda ilk kez iki mafyanın bu kadar derinden arkadaşlığını görmüştüm. Hep mi mahvoluyor, hep mi bir tarafı daha derinden üzüyorsunuz?” “Chica,” dedi yaklaşarak. “Tae birazdan kapıyı kırarak mı girer yoksa nazikliğinden hiçbir şey kaybetmeyip kapıyı mı tıklatır bilmiyorum ama, fiziğin o kadar sinirimi bozuyor ki, dokunamadığım her an sana kötü davranasım geliyor.” “Beni bu kadar nazik bilmen hoş, eski dostum,” Tae duvara yaslanmış bir şekilde, parmak arasında tuttuğu anahtarları sallayarak, kazanmış bakışını uzatmayarak bize doğru ilerledi. “Fakat işin işine katmadığın tonlarca şey var. Jeon güldü, yine de Tae’nin yüzündeki o zafer işareti, gitmek bilmiyordu. “Ayrıca eğer benim dokunduğum yerlere iz bırakma peşindeysen, yanlış kadında deniyorsun. Ona dokunan elleri, sakat edene kadar döndürürüm.” Tae, klasik bir müzik açarak mutfağa doğru yaklaştı. Sessizliği yırtan melodinin altında, attığı her adım yankılanıyordu. Tahta sandalyelerden birine oturdu, elini cebine attı ve iki silah çıkardı. Hareketleri sakindi ama etrafındaki hava buz kesmişti. Silahları masanın üzerine koyarken, dudaklarında donmuş bir gülümseme belirdi. Gözlerini Jeon’a dikti. Soğuk bir tonda konuştu: “Rus ruleti oynayalım Jeon. Geçen 12 senenin hatrına.” Gözlerimi büyüttüm. “Tae, hayır.” Bakışını bana uzattı, öyle keskindi ki, sanki tüm kelimeler boğazıma dizilmiş gibiydi. Bugün, birisi ölecekti. Jeon, masaya doğru ağır adımlarla yaklaşırken, soğuk terler akıtıyordum. Jeon’un ayakkabılarının sert tabanı, mutfağın soğuk zemininde yankılanıyordu. Yüzündeki ifade, hafif bir alay ve karanlık bir tehdit arasında gidip geliyordu. “Seve seve,” dedi, sesi tahditkar bir sakinlikle. Ardından dudaklarının kenarı alaycı bir gülümsemeyle kıvrıldı. “Ancak seninki dolu çıkar ve ölürsen… onu alırım.” Bana baktı. Tae ise çenesini sıktı ancak bunu belli etmemeye çalışsa da, ortamdaki gerginlik ölüm sessizliğiyle eşit haldeydi. “Tae,” dedim yalvararak. Sanki bana bakmamaya özen gösteriyor gibiydi. “Lütfen, ölmeni hatta ölmenizi istemiyorum.” “Anlamıyor musun Chica?” dediğinde, Jeon’a baktım. Yüzündeki ciddi ifade, bir şeyleri anlatmaya çalışıyor gibiydi. DEVAMI YORUMLARDA//