У нас вы можете посмотреть бесплатно Uzun zamandır görmediğin eşini aile yemeğinde görürsün// Taehyung ile hayal et - Final •Amara или скачать в максимальном доступном качестве, видео которое было загружено на ютуб. Для загрузки выберите вариант из формы ниже:
Если кнопки скачивания не
загрузились
НАЖМИТЕ ЗДЕСЬ или обновите страницу
Если возникают проблемы со скачиванием видео, пожалуйста напишите в поддержку по адресу внизу
страницы.
Спасибо за использование сервиса ClipSaver.ru
📌Oppacı değilim. 📌Smut değildir. 📌Hikaye bana aittir. 📌Yazım yanlışları için kusura bakmayın. 📌Beğendiyseniz abone olmayı unutmayın. 📌Pinterest: Nepentheme ————————————————————————————— Tae (33) Ha Neul (25) Hikaye^^ Ha Neul’dan~ Kış sabahının ilk yaprakları, cama değerek huzursuz bir sabaha merhaba derken, o günden beri gözüme bir gram uyku bile girmemiş, artık uykusuzluğa alıştığımdan dolayı gözlerimi bile kırpmadan uykusuz kalmayı öğrenmiş gibiydim. “Uyanmışsın,” hızla soluma doğru döndüm ve orada bakışlarına hakim olamayan Tae’ye baktım. Gözlerinde bir şey vardı; sanki daha önce hiç görmediğim, tanımlayamadığım bir duygu. Kollarını göğsünde kavuşturmuş, hafif yana eğdiği başıyla bana doğru bakmaya devam ediyordu. Saçları dağınıktı ama ona çok yakışıyordu. Gözlerimi ondan ayırmadan, sesimi kontrol etmeye çalışarak boğazımı temizledim. “Ne zamandır buradasın?” diye sordum. Kalbim, onun varlığından mı yoksa hissettiklerimden mi bu kadar hızlı çarpıyordu, emin olamıyordum. “Bir süre,” diye yanıtladı, omzunu silkelerken. “Seni uyandırmak istemedim. Garip ama, normal karakterinin aksine, uyurken oldukça uslusun. Böyle kadınlardan hoşlanıyorum.” Dik dik ona baktım. Bu bakışımın ardından, dudaklarında hafif bir tebessüm belirdi ama bakışları ciddiyetini koruyordu. Bu, her zamanki Tae’nin soğukluğu değildi; içinde bir sıcaklık, belki de pişmanlık vardı. Sözleri beni hem utandırmış, hem de kıskandırmıştı. Ona sert bir bakış attım. “Bunu bana söylemek için mi burada bekliyordun? Dalga geçmek için mi geldin?” dedim, sesimdeki keskinliği saklamaya gerek duymadan. Tae, kollarını indirip yavaşça birkaç adım yaklaştı. Gözlerini bir an için ciddileştirdi. “Dalga geçmek için burada değilim, güzelim,” dedi, sesi bu defa yumuşamıştı ama o tipik umursamaz tavrını kaybetmemişti. “Fakat gerçekleri söylemek de benim tarzım, biliyorsun.” Kaşlarımı çatarak, ondan gele bu tuhaf samimiyeti anlamaya çalışıyordum. “Beni rahatsız etmek için başka bahanen mi yoktu?” diye mırıldandım. Tae, alaycı bir gülümsemeyle birkaç adım daha yaklaştı ancak işin garip tarafı ben hala yataktaydım. “Bebeğim.. güzelim…” Saçlarımı parmakları arasına hapsedip, okşamaya başladı. “Eğer seni rahatsız etmek isteseydim, emin ol, çok dah yaratıcı yöntemlerim olurdu,” dedi, sesi hafiften arsızlıkla dolu olsa da, hafif bir meydan okumayı da içeriyor gibiydi. Başımı kaldırıp ona baktım, o ise saçlarımı serbest bıraktıktan sonra, yere çömeldi. Bu adam her zamanki gibi, yalnızca bir cümle ile tüm dengemi altüst edebiliyordu. “O zaman söyle,” dedim, biraz daha sert bir tonla. “Burada ne yapıyorsun? Bu saatte neden odamdasın? Mahkeme için hazırlanman gerekmez mi?” Tae, dudaklarını hafifçe büzerek yana eğdi. Gözlerindeki o bilmiş ifade sinir bozucuydu, ama aynı zamanda beni fazlasıyla büyülüyordu. Sanki soruyu duymazdan geliyor gibiydi. Ellerini ceplerine koymuş, kalçasını arkasındaki masaya yaslamıştı. “Neden bu kadar aceleye getiriyorsun? İki kağıt parçası için bu kadar acele etmeye değer mi?” Artık sabrımın sonuna geldiğimi hissediyordum. Yatağın kenarından hızlıca kalktım, hareketimle çarşafların hışırdaması odadaki gerilimi daha da belirginleştirdi. Ona dik dik baktım. “İki kağıt parçası mı?” dedim, sesimden taşan öfkeyle. “Bu, benim için bir kağıttan çok daha fazlası. Bu, benim özgürlüğüm. Babanın üzerimde yıllarca hüküm sürdüğü bu baskıdan kurtuluyorum. Anladın mı?” Güldü. “Özgürlük mü?” diye tekrarladı, omzunu hafifçe silkerek. “Özgür olmak istiyorsan neden bu kadar öfkelisin? Özgür olmak isteyen birisi bu kadar sinirlenmez.” Sözleriyle içimdeki öfke daha da büyüdü. Ona bir adım yaklaştım, gözlerim doğrudan gözlerine kilitlenmişti. “Belki de hala buradasın diye öfkeliyimdir, Tae. Belki de her şeyi bu kadar kolayca hiçe sayabiliyor olman beni delirtmiştir.” Tae, bir an duraksadı. Gözleri yüzümde dolaştı, sanki aradığı bir şey varmış gibi. Ardından, derin bir nefes alıp ciddileşti. “Hiçe saydığımı mı düşünüyorsun?” dedi, sesi bu sefer alaycı değil şaşırtıcı derecede sakindi. “Hiçe sayıyor olsam, sence hala burada olur muydum?” Bu sefer ben duraksadım. Bir an zihnimde cümleleri birleştiremediğimden ne diyeceğimi bilemedim. Neyin peşinde olduğunu da çözemedim. Çözemeyeceğimi biliyordum. “O halde neden buradasın?” öfkemi ne kadar bastırmaya çalışsam da hala sesimden okunuyordu. “Eğer gerçekten hiçe saymıyorsan, neden hala gitmiyorsun? Neden iki senedir seni görmediğim halde, her şeyi daha da karmaşık bir hale sokuyorsun?” Tae, birkaç dakika sustu, ardından usulca bir adım attı. “Gitmek isteseydim, çoktan gitmiştim. Fakat gitmiyorum, gitmeyeceğim, gitmek istemiyorum.” “Bırakmak istemeseydin de bırakmazdın.” Bir şey diyecekken son anda vazgeçmiş gibi görüntüsü gözler önüne serildiğinde, yüzümü ekşiterek o ortamdan gitmek istedim. Bir şey beni durdurdu. DEVAMI YORUMLARDA//